USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

TARİHİ ANLAMAK

23-12-2016

TARİHİ ANLAMAK
Tarih, geçmiş toplumların hayatında önemli yer teşkil eden olayları yer ve zaman belirterek illiyet bağı içerinde açıklayan bilim dalı olarak tanımlanabilir. Etimolojik bir okumayla ele alırsak Arapça bir kelime olan 'Tarih' günün tarihini yani hilalin kaçıncı günü olduğunu belirleme, olayları tarih sırasına göre yazıya dökme, kronik" sözcüğünden alıntıdır. Arapça kökünden gelen "ay (gök cismi ve zaman birimi)" sözcüğü ile eş kökenlidir. Aramice, Süryanice, Akadca ve İbranicede de benzer anlamlara gelen bir karşılığı vardır.
Bu yönüyle Tarih zaman kayıt düşme kaygısının ve zamanı hissederek tanımlamaya çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan bir kavram.
Yaşadıkları toplumların siyasi, askeri ve sosyal gerçeklerini anlatan pek çok tarihçi olmuştur. Fakat tarihi bildiğimiz anlamda kuramsal bir temelde ele alan İbn-i Haldun olmuştur.
İslam tarihinde Tarih ilmini eleştirel ve düşünsel bir zemine oturtarak felsefi temellerini atan İbn-i Haldun'dur. Tarih felsefesinin temellerini atan İbn-i Haldun, tarih ve sosyal gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorgulayıcı bir yaklaşımla ele almış ve toplumsal çözümlemelerde bulunmuştur. 'Mukaddime' adlı eseri toplumların gelişimini yükselmesini ve gerilemesini kalıcı bir metaforla izah ederken çağlar ve asılar ötesi tespitlerde bulunmaktadır. Her devlet önce doğar, büyür ve sonra gerilemeye ve dışarıdan gelen bir saldırı ile yok olur demektedir. İbn-i Haldun, toplumları bir arada tutan ve geliştiren moral değerler için 'Asabiyet' kavramını kullanır. Toplumların bir araya gelebilmesi için Asabiyetin zaruri olduğunu söyleyerek Asabiyet bilinci gelişmeyen toplumların dışarıdan gelecek en küçük bir saldırıda yok olacağını ifade etmektedir.
İbn-i Haldun'un tezleri bu gün dahi geçerlidir. Toplumsal kırılmalar evvela içeride meydana gelen zaaflardan neşet etmektedir. Belki de toplumsal gerçekliğimizin değişmez kuralları vardır ve insanoğlu değişen zamana ve mekâna rağmen bu kuralların türlü veçheleri ile uğraşıp durmaktadır.  
Yaşadığımız coğrafyayı ele alalım. Mezapotamya, Anadolu, İran ve Mısır gibi medeniyetlerin tarihini incelediğimizde siyasi ve ekonomik ilişkilerin, askeri çatışmaların geçmişten bu güne çok fazla değişmediğini görebiliriz. Coğrafyamız bir nevi kaderimiz gibidir. Ne yaparsak yapalım üzerinde yaşadığımız toprakların kaderini paylaşmaktan geri duramıyoruz.
 Bunun farkında olarak sağlam ve tutarlı bir tarih okuması yapmak günümüzün sorunlarına çözüm bulmayı kolaylaştıracaktır. İdeolojik saplantılardan ve tarihsel husumetlerden arınarak günümüz dünyasını tarihin bilgeliğinde daha iyi anlayabiliriz.
Tarihimiz köklerimiz gibidir. Köklerimizden güç alarak yükselebilir ve her türlü saldırıya karşı tutunabiliriz.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?