USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Gurbette İz Bırakan Ulu Bir Çınar Fuat Sezgin

17-07-2018

?Âlimler yeryüzünün kandilleridir. Âlimin ölümü alemin ölümü gibidir.? hadis-i şerifinin gerçek tahakkuku bu olsa gerek. Çok derin, güçlü bir boşluk bırakır onların ölümü. Yaptıkları o kadar büyüktür ki unutulması da yerlerinin dolması da mümkün değildir.

Vefatını üzüntüyle öğrendiğim bu toprakların büyük bir değeri olan Fuat Sezgin hoca, dopdolu bir ömürden sonra; geriye çok önemli ve çok değerli bir ilmi birikim bırakarak dar´ül bekâ eyledi. Ardında bıraktığı eserleriyle amel defterleri kapanmayacak ve istifade eden herkesin hayırla yâd edeceği mümtaz bir insan olan hoca, 94 yaşında, 30 Haziran 2018 günü rahmeti rahmana kavuştu. Biz hüsnü zanla memuruz.  Onun bu dünyada üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını düşünüyorum. Mirası kıyamete kadar sadaka-ı câriyesi, mekânı cennet, makamı âli olsun.

Bu yazının da tanımayanların tanıması için bir vesile olmasını diliyorum. Bilimler Tarihi alanında dünyanın sayılı otoritelerinden olan Fuat Sezgin hocanın dünyada, Türkiye´den daha fazla tanındığını da ifade etmek gerekir.

Türkiye´nin o zorlu şartlarında, Bitlis´ten Frankfurt´a uzanan bir bilim adamının, ilmin zirvesine uzanan yaşam öyküsüne bakacak olursak, 24 Ekim 1924´te Bitlis´te dünyaya gelen Fuat Sezgin, liseyi bitirip 1943´te İstanbul´a geldi. 1943-51 yılları arasında İstanbul Üniv. Edeb. Fak. Şarkiyat Enstitüsünde, "İslami Bilimler ve Oryantalizm" alanında otorite sayılan Alman oryantalist Hellmut Ritter´in yanında öğrenim görür. Hocasının bilimlerin temelinin, "İslam Bilimleri"ne dayandığını söylemesiyle bu alana yönelen Sezgin, 1951 senesinde İ.Ü Edb. Fak.´sini bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerinde doktora yaptı.

1954´te Arap Dili ve Edebiyatı Bölümünde, "Buhari´nin Kaynakları" adlı doktora tezini tamamlayarak doçent oldu. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari´nin, bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil, "yazılı kaynaklara dayandığı" tezini ortaya attı. Bu yazılı kaynakların, İslam´ın erken dönemine; hatta 7. yüzyıla kadar geri gittiğini ortaya koydu. Söz konusu tez, Avrupa merkezli oryantalist çevrelerde hala tartışma konusudur.

Fuat Sezgin, 1960 Darbesi sonrasında, "Zararlı Profesör" safsatasıyla 147´likler adı verilen "sakıncalı öğretim üyeleri" listesine dâhil edilerek İstanbul Üniversitesi´nden ihraç edildi.

Böylelikle 1961 senesinde, 36 yaşındayken Türkiye´yi terk etmek zorunda kaldı.

1960?61 yıllarında, Almanya´ya giderken yanına, kıyafetlerinin dışında, sadece iki bavul dolusu fiş ve belge alabildi. Önce Frankfurt Üniversitesi´nde misafir doçent olarak dersler verdi.

1966 senesinde profesör oldu.

1961 senesinde fişlerle başladığı çalışmaları, zaman ilerledikçe ona ün kazandırdı.

Rahmetli Prof. Fuat Sezgin, gittiği Almanya´da dünyanın en büyük İslam Bilim Tarihçisi oldu. Oryantalistlerin bütün tezlerini yerle bir eden bilimsel çalışmalarıyla bu alanın otoritesi haline geldi. 1978 senesinde "Kral Faysal" ödülünü kazandı. Fuat Sezgin, 1982 senesinde, J.W.Goethe Üniversitesi´ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü´nü ve 1983´de de buranın müzesini kurdu. Bu Enstitünün direktörlüğünü uzun süre yürüttü.

2008 yılında İstanbul Gülhane Parkı Has Ahırlar binasında 700 eserin sergilendiği ?´İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesini´´ kurdu.

2008´ de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılan "İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesiyle´´Türk insanı onu çok daha yakından tanıma fırsatı buldu. Müslüman bilim adamlarının buluşları, halen müzede sergilenmektedir.

Fuat Sezgin´in vasiyeti doğrultusunda da cenazesi, müzenin yanına defnedilmiştir.

Bilvesile hocanın emekleriyle Gülhane parkındaki bu müzeyi gezmeyi ve hocanın da kabrinde dua etmeyi buradan herkese tavsiye ederim.

Hocanın asıl bize mirasına gelecek olursak;

Merhumun ilim anlayışı, ilme yaklaşım edebi, sabrı, geçici şeylerden olabildiğine beri duruşu, gayreti, azmi, hayreti örnek almak için tam da karşımızda durmaktadır.  Her şeyden önce onun en önemli katkısı, Müslümanların bilime katkısını açığa çıkarmasıdır.

Kadim geçmişimizi, o dönemde yaptığımız muazzam icat ve eserleri bir arkeolog hassasiyeti ile bulup tekrar gün yüzüne çıkardı. Hocanın ömrü boyunca tüm meşgalesi, oryantalist saldırılar ile özgüvenleri yerle bir edilen Müslümanlara "Siz büyüktünüz" mesajını bilim tarihinden ispatlı olarak vermekti. Batılı bilim tarihine meydan okudu. Bunu başardı da.

Kibirli Batı-merkezli bilim dünyasına İslam medeniyetindeki köklerini gösterdi. İslam´ın ilerlemeye engel değil destek olduğunu savunan büyük dava adamı, asla batı karşısında komplekse girmedi.

Ömür sermayesini har vurup harman savurmadan yaşadı.

Her şey batı sayesinde imiş, biz hep cahilmişiz, sanan kişilere Alman hocasının yönlendirmesiyle hakkı gösteren Fuat hocaya:

-Günde kaç saat çalışırsınız? Diye sorulduğunda:

?Hafta sonu dahil her gün 7:30´da enstitüye giderim. Günde 17 saat çalışırım. Evden getirdiğim bir parça ekmek ve peynirle öğleni yaparım. Ama artık biraz tembelleştim, 14-15 saat ancak çalışabiliyorum."

Geceleri uyumadı. Adeta uykuyu kendisine yasaklayarak yaşadı.  Günde 17 saat çalıştı. 27 dil öğrendi. 400 binden fazla cilt kitabı inceledi. İslam Bilimler Tarihini yazdı. Binlerce öğrenci yetiştirdi. Açtığı müzeler ve yaptığı araştırmalarla ilim dünyasının İslam coğrafyalarındaki köklerini ortaya koydu.

Çağımızda yaşayıp çağın ötesinde olan Fuat Hocanın vefatı ertesinde yazılıp çizilen bazı şeyler, Hocanın "İslam medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, Batılılara anlatmaktan daha zor" şeklindeki sözüne haklılık kazandırıyor. Bu millet asla bilim ve kültür fakiri değil, sadece zenginliğimizin farkında değiliz. Bu yüzden daha çok işimiz var.

Cumhurbaşkanımız, Prof. Dr. Fuat Sezgin´in cenaze töreninde yaptığı konuşmada, ?2019 yılını inşallah Profesör Doktor Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Yılı olarak ilan edeceğiz.´´dedi. UNESCO´nun da 2019 Yılını Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin yılı ilan etmesini çok isterdim. Aynı zamanda uzun dönem hocanın yanında bulunan, onunla çalışan kişilerin şahsi hatıraları muhakkak bir kitap çerçevesinde toplanmalı. Bazı anektotlar sayfalarca kitaptan daha öğretici olabiliyor çünkü.

Böylelikle, Âlimin ölümü âlemin ölümüne değil, geriye bıraktığı eserlerin bir neslin ihyasına, dirilişine vesile olabilecektir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?