USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

PEYGAMBERLERİ TANIYALIM

07-03-2016

Herkesin bildiği gibi imanın şartlarından biri de Peygamberlere imandır, fakat Müslüman halkın çoğu peygamberleri hatta kendi peygamberini dahi tanımamaktadır. Birçok Müslüman-a Hz. Ebubekir Hz. Ömer kim diye sorsan “ bizim peygamberlerimiz değimli?” diye cevap verirler. Yapılması gereken Allahın emrine itaat edip okumak, öğrenmek, eksik bilgilerimizi tamamlamaktır. Bu maksatla Peygamberleri tanımak için meşhur Risalemize devam edelim.

      “ Bu dersimizde de Peygamberler kimlerdir, nasıl adamlardır, onlara verilen kitaplar nedir, ne gibi şeylerdir? Bunları öğrenelim. Şimdi bilelim ki; peygamberler de sizin, bizim gibi birer insandırlar. Onlarda yerler, içerler, uyurlar, gezerler, evlenirler, çoluk çocuk sahibi olurlar ve vadeleri tamam olunca herkes gibi bu dünyadan çekilip giderler. Yaradılışça insanlardan hiç farkları yoktur. Onların vazifesi daima insanlara doğru yolu göstermek, daima insanların selametine çalışmaktan ibarettir.

      Ekin ekmek, yemek pişirmek, dikiş dikmek, demircilik, gemicilik etmek gibi evvel zamanlarda daha kimsenin bilmediği sanatları ilk önce peygamberler ortaya koymuşlardır. Her şeyin yolunu izini vaktiyle hep onlar göstermişlerdir. Eğer insanlar muhtaç oldukları şeyler için ilk evvel böyle başka bir taraftan bilgi almamış olsalardı o acemilikleri ile kim bilir halleri nereye varırdı? Bunun için peygamberlerin vücudu âlemlere rahmet olmuştur.

     Peygamberler sade bu kadarla kalmayıp insanlara Mevla’sını da tanıtmışlardır. Birbirimizle hoş geçinmenin, birbirimize karşı daima iyi muamelede bulunmanın yolunu göstermişlerdir. İnsanlara evvela: hak nedir, hukuk nedir, insaf nedir, merhamet nedir bütün bu gibi şeyleri öğreten hep peygamberler olmuştur. Yeryüzünde iyiliklerin temelini önce onlar atmışlardır.

     Şunu da bilmiş olun ki, peygamberler bu işleri akılları ile bulup kendiliklerinden yapmamışlardır, hep Allahın emri ile yapmışlardır. Bir insan kendiliğinden ne kadar çalışsa ne kadar iyiliklerde bulunsa, derecesi o kadar artar, gitgide belki evliya sırasına bile geçer. Lakin kabil değil peygamber olamaz. Taş çatlasa o mertebeyi bulamaz. Peygamberlik Allah vergisidir, öyle çalışmakla çabalamakla ele geçecek bir şey değildir. O bir makamdır ki Allah onu zamanına göre istediği kurallarına vermiş ve o kapıyı artık kapamıştır. Bundan sonra yeniden peygamber gelmeyecektir. İnsanlara Mevla’sını tanıtıp eğriyi doğruyu gösterecek artık âlimlerdir. Bu vazife onlara kalmıştır. Çünkü bir kere çığır açılmış iş bir dereceye kadar kolaylaşmıştır. Gelelim şimdi peygamberlerin kimler olduğuna…

      Peygamberlerin ilki Âdem Aleyhisselam’dır. Sonuncusu da Muhammet Mustafa (sav) efendimizdir. Bu ikisinin arasında gelip geçen peygamberlerin sayısını Allahtan başka kimse bilemez. Lakin meşhurları: İdris, Nuh, Hut, Salih, Şuayip, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Musa, Harun, Davut, Süleyman, Eyüp, Elyesa, Zülkifil, İlyas, Yunus, Zekeriya, Yahya, İsa Aleyhisselamlardır.

        Peygamberlerin derecesi hep bir değildir. Her birinin kendisine göre Allah yanında bir mertebesi vardır. Bunların kiminin peygamberliği sade bir bölgeyedir. Kiminin birkaç bölgeyedir. Hele peygamber efendimizin peygamberliği bütün dünyayadır. Öyle sade birkaç bölgeye değildir.

    Peygamberlerin kimine Hak Teâlâ tarafından kitap verilmiştir, kimine verilmemiştir. Kendilerine ayrıca kitap verilmeyip de sade peygamberlik verilenlerin vazifesi; Kendilerinden evvel geçen peygamberlerin şeriatını halka öğretmek, nasihat ederek doğru yolu göstermektir.

    Peygamberlere gelen kitapların bazısı büyük kitaplardır. Bazısı da bir takım sayfalardır. Büyük kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’andır. Bunlardan Tevrat Musa as, Zebur Davut as, İncil İsa as, Kuranı kerim de Peygamberimiz Sallellah-ü aleyhi vesellam efendimize gelmiştir. Âdem Aleyhisselam-a on sayfa, Şit Aleyhisselam-a elli sayfa, İdris Aleyhisselam-a otuz sayfa, İbrahim Aleyhisselam-a da on sayfa verilmiştir.

    Kuranı kerim den maada bu saydığım kitapların, sayfaların her biri bir zamana ve bir takım kavimlere, kabilelere göre bulunduğundan artık onların zamanı geçmiştir. Asla hükümleri kalmamıştır. Fakat Kuranı Kerim öyle sade bir yere, bir zamana mahsus olmadığından onun hükmü kıyamete kadar sürecektir.

    Nasıl ki her hastalığa tedavisine göre bir ilacı, bir perhizi varsa her devrin her zamanın da kendine göre bir kitabı, bir şeriatı vardır. Evvel zamanla ahır zaman hiçbir olur mu? Elbette Âdemoğlunun emeklediği devirler başkadır, yaşını başını alıp düşünmeğe başladığı devirler başkadır. Bunun için evvel zamanlarda peygamberlere gelen kitaplarla Peygamber efendimize gelen Kuranı Kerim bir değildir. Kuranı Kerim ahır zamana göre bir kitaptır.

     O halde Allahın kelamını layıkıyla anlayıp insafla düşünen kimse iman eder ki Kur’an bir nurdur. Kararmış kalpler her zaman ona muhtaçtır. Kuran şifadır, insana insanlığını unutturacak hastalıkların, ahlaksızlıkların dermanı ancak ondadır. Kuran Âleme rahmettir. Dost düşman bilerek bilmeyerek onun yüzünden bin türlü hayır görmüştür. Hatta bu günkü günde dünyayı tutmuş olan ilimlerin, sanatların bile bu seviyeye gelmesine hep Kuranı Kerim sebep olmuştur.

    Kuranı Kerim elde Mihenk taşıdır. İyi kötü daima onunla anlaşılır. Kuranı Kerim elde bir terazidir, kıyamete kadar gelip geçecek şeyler hep onunla tartılır. İşte “Kuranı Kerimin hükmü kıyamete kadar sürecektir.” Dediğimizin bir hikmeti de budur. Sade şu var ki asıl marifet öyle nazik bir mihenk, öyle bir teraziyi zamanına göre kullanmayı bilmektir. Sen ben bir altın parçasını mihenk-e vursak ne anlarız? Eczacının kimyacının kılı kırk yaracak kadar ince hesap veren terazisini nasıl kullanırız? Ona ehli ister, erbap ister...Biz anlayamazsak,  kullanamazsak kusur mihenk-te, terazide midir; yoksa bizde midir?

 

       Görmez misiniz, en kolay sandığımız bir sanat bile ince emek verilmedikçe elde edilmiyor, nerede kaldı ki Kuran kolayca elde edilebilsin. Kuran-ı Kerim’de herkesin anlayabileceği pek çok şeyler bulunduğu gibi sade ehlinin, erbabının anlayabileceği birçok şeylerde vardır. Ne yapalım “Allah beş parmağı bir yaratmamıştır, herkesin aklı bir olmaz, herkesin de mutlaka İmamı Azam olması lazım gelmez.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?