USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Kaplumbağa Terbiyecisi Efsanesi

11-01-2019

Puzzle   birleştirme  tutkumuz,  evimizin  duvarlarına  önemli  tablolar  kazandırırken  aynı  zamanda    sanat merakımızı  ve bilgimizi de  farkında  olmadan  geliştiriyor. Çoğu   zaman  birleştirdiğimiz   pazzelın   hikayesini  ister  istemez  merak  ediyoruz.  Puzzlenı   birleştirdiğimiz  tablo kimin eseriymiş,  acaba  bu   tabloda  ne anlatılıyormuş,  gibi sorular  sayesinde   ufkumuzu  geliştiren  kısa  bilgiler  ediniyoruz. Bir  de   o tablo   müze   eserlerindense   eğer  merakımızı  bir  kat  daha  cezbediyor.

Tarihimizde önemli   bir yeri olan Osman Hamdi Bey´in  onca  tablosunun   içinde  en ünlü, en  değerli  yapıtlarından   biri   olan   "Kaplumbağa Terbiyecisi"  adlı  eserinin   1000  ve  1500 parçadan  oluşan  Puzzleları  hala  çok  ilgi  çekiyor. Bir sanat eserinin aslına uygun   kopyası , aslını bozmadan yapılan  taklit  anlamına  gelen  reprodüksiyonları  neredeyse  yok  satıyor. Sınavlarda, karikatürlerde, vazolarda, bardaklarda, bardak  altlarında, mumluklarda, dizi  sahnelerinde  her  yerde  karşılaşmak  mümkün.

Büyükten  küçüğe artık  herkesin  bildiği  bu  tablo   Osman  Hamdi  Bey´e  ait. O  zaman  ressam  hakkında  biraz  bilgi  verelim . Babası   Edhem  Paşa  1857 yılında  Osman Hamdi Bey´i ? daha  on  beş  yaşında  iken- hukuk öğrenimi  için Paris´e gönderir.  Her   ne  kadar  hukuk  öğrenimi  için  gitse de  (12  yıl boyunca )  hukuk  öğrenimini  sürdürürken  resme olan tutkusu daha ağır basar. Sonunda resmi tercih ederek Güzel Sanatlar Okuluna devam eder. Zamanın ünlü ressamları olan  Gerome  ve Boulanger´den  iyi  bir  resim  eğitimi  alır   ve böylelikle   dönemin  iyi eğitim görmüş ressamlarından biri olur.  Avrupa´dan  sanat  adamı  olarak  döner  ama  devlet  işlerinde  görev  alır. Osman Hamdi Bey,  devlet işlerini yaparken, arkeoloji ve müzecilik çalışmalarını sürdürür. Ressamlığını hiç ihmâl etmez, fırsat buldukça resim yapar.

Osman  Hamdi  Bey, tarihe  hep  ilklerle  imza  atmıştır.

İlk  müze  müdürüdür   ve   ilk Türk  müzesi  olan İstanbul  Arkeoloji  Müzesini  kurar. Kadıköy´ün ilk şehremini yani  belediye başkanıdır. Tarihimizdeki ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebinin kuruluşunda görev alıp müdürlüğünü de yapan Osman Hamdi Bey, ilk bilimsel arkeolojik kazıları da başlatan kişidir. Türk resim sanatında ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressam ünvanını almıştır. Türk resim sanatında kadın temasını işleyen ilk ressamdır . 

Ülkemizin   bir  nevi  Mona Lisa´sı  haline gelen  tablo,  ilk  gördüğüm   andan  itibaren  beni  etkilemiş,  ışığın  tek  bir  kaynaktan  yani  alçak  bir pencereden  ana  figürlerin  üzerine  yoğunlaşarak  kullanılması, renklerin  tonları ve  uyumu , mekan  seçimi  ve   tablonun  derinliği  ile  adeta  büyülenmiştim.

Kaplumbağa  terbiyeciliği  diye bir  meslek  mi  varmış ? Hiç  kablumbağa  terbiye  edilir  mi ? Neden   başka  bir  hayvan   değil  de  kablumbağa  diye  düşünmeden  de  edememiştim.

Osman Hamdi Bey,  bu tablodan  iki tane yapmış. İlki 1906 yılında, ikincisi ise bir yıl sonra 1907 yılında tamamlanmış. Ana temaları aynı   olsa  da  bu  iki  resim  detaylar  açısından  farklı...

Peki  tabloda  ne  görülüyor?

Osman Hamdi Bey´in  ömrünün  son  demlerinde  yaptığı    bu   tabloda;   yerdeki  yeşillikleri yemekle  meşgul  olan kaplumbağaları düşünceli bir tavırla izleyen Doğulu giysiler içinde bir erkek figürü görürüz.  Ayakta  ve elinde bir ney tutmakta, sırtında nakkare veya kudüm cinsinden bir vurmalı çalgı durmaktadır. Önünde durduğu pencerenin üstünde yer alan sivri kemerli alınlıkta ?Şifa´al-kulûp lika´al Mahbub? yani ?Kalplerin şifası, sevgiliyle (Hz. Muhammed) buluşmaktır? yazılıdır. Mekân olarak, sanatçının resimlerinde sıkça karşımıza çıkan Bursa Yeşil Cami´nin üst kat odası kullanılmış, figür için pek çok resminde olduğu gibi Osman Hamdi´nin kendisi modellik etmiştir.

Unutulmaktan   kurtulmasını  ve  şöhretini,  Erol Aksoy koleksiyonundan  TMSF´nin  eline  geçerek,  2004  yılında  yapılan  o meşhur  müzayedede;   iki  müze  arasında  geçen  çok  çekişmeli    açık  arttırmada  bugünkü  değeriyle ,  5  trilyona  satılmasına   borçlu  olan  tablo, birçok  farklı  yorumu  da  beraberinde  getirmeyi başarmıştır.

Osman Hamdi Bey´in bu tablosu, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmıştır. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devri´ndeki    Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karadıktan sonra sırtlarına mum dikilerek  gezdirilen  kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Böylece estetik bir görüntü çıkarmış ortaya. İnanması güç geliyor ama bu kaplumbağalar, Kapıkulu Askerleri sınıfına   dahilmiş  ve devletin kadrolu personeli gibi bakılıp korunurlarmış.  Diyorlar ki, Osman Hamdi Bey, tabloyu  yaparken  bu ritüelden  esinlenmiş.

Bazı yorumcular ise, adamın neyi üflemeyip arkasında tutmasını ise dervişin bile sabrının sınırı olduğunu ve sanatçının kaplumbağalarla betimlediği halkı eğitme işinden vaz geçtiğini anlattığını söylerler.

Emre  Caner´in   ifadesiyle: ?´Genel kabul tablonun batılılaşmaya çalışan doğulu bir toplumda aydın olmanın zorluğunu betimlediği yönündedir. O  ağırkanlı hayvanların öğrenmeye pek de niyetli olmadığı apaçık ortadır. Yaşlı adamın yüzündeki düşünceli ifade onun pes etmek üzere olduğunu mu anlatıyordur yoksa dişini sıkıp sabır gerektiren işine devam edeceğini mi bilinmez.´´

Türk aydının tarihsel  kaderini  mi  anlatmış,  yoksa  sadece  öylesine  mi  yapmış, yaparken  ne  düşünmüş ? Tablonun  hikayesi nedir? Bunu  tam  olarak  kimsenin  bilemeyeceği  ve    bunu  ancak  kendisinin  bildiği  bir  muhakkak.Bu  tabloya bir  anlam  yüklemeli  miyiz onu  da  bilemiyorum. Gerçek  olan  bir  şey  var  ki   tablonun  konusu   özgün  ve  ilginç,  teknik  açıdan  başarılı ve   etkileyici,  figür  açısından  çarpıcıdır.

Biraz  haksızlık  yaptığımızı  düşündüğüm  tablo,  Türk  sanatının  tüm  güzelliklerini  ortaya  sermesi,  ressamın   üslüp  olarak yakın olduğu  oryantalistlerden   anlatım  bakımından  ayrılması, batı  kültürü alıp  kendi  kültürüyle  bunu  yansıtması , entellektüel   bir  kişiliğe sahip  olması  dikkat   çeken  diğer  özelliklerindendir.

Sanatseverler    birinci    eseri  tarihî  Pera  Palas  Otelinin yanındaki  ?Pera Müzesi?nde ,  halen Belma  Simavi´nin  koleksiyonunda  olan  ikinci  eseri   de   Sakıp Sabancı Müzesinde   görebilirler.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?