Çirkin Şehzade

Kasım Demir

10 ay önce

Çok çok eski zamanlarda yaşayan bir padişahın kısa boylu, çelimsiz, zayıf mı zayıf biraz da çirkin bir oğlu varmış. Bunun ağabeyleri ve kardeşleri ise uzun boylu, zarif, güzel ve yakışıklılarmış. Bir defasında babası çocuklarının üzerinde göz gezdirirken bu zayıf ve çelimsiz oğluna küçümseyerek bakmış. İçinden bu benim oğlum da çok çirkin diye geçirmiş.

Çocuk çirkinmiş ama çok akıllı ve zeki imiş. Çok da yiğitmiş zamanın bütün savaş oyunlarını öğrenmiş, güzel kılıç kullanan, güzel ok atan iyi bir nişancıymış. Babasının kendisine iğrenir gibi bakmasından onun içinden geçenleri anlamış ve babasına:

--Kıymetli Babacığım, uzun boylu ve aptal birinden, kısa boylu ve akıllı birisi daha makbuldür. Uzun boylu ve yakışıklı olan bir insan, acaba iyi bir insan mıdır? Onların içinde kötü yok mudur?

Bak koyunlar, kuzular filden küçüktür ama koyunların kuzuların eti yenir, sütü içilir. Hiç filin eti yenir mi? Yenmez çünkü murdardır.

Bak Kur’an’da adı geçen Tur Dağı da birçok dağdan küçüktür ama Allah’ın katında Tur Dağının bir değeri vardır. Allah o dağda Musa Peygamberle konuşmuştur.

Büyüklerimiz ne demişler:

Arap atı zayıftır ama ahırdaki şişman eşekten daha iyidir.

Arap atı, atların içinde en kıymetli olanıdır. Çok hızlı koşar. Savaşlarda düşmanı yenmek için çok çevik davranır. Binicisini kollar ve gözetir.

Babası ve yanındakiler bu çirkin ama çok zeki çocuğun bu sözlerini çok beğendiler ve çok güldüler. Fakat onun sözleri orada bulunan kardeşlerinin pek hoşuna gitmedi.

Bir gün onlara düşman olan komşu ülkelerin padişahlarından biri, bazı bahanelerle çirkin şehzadenin babasına savaş açtı ve bunların ülkesine saldırdı. Bunlar da onlara karşı koymak üzere hazırlık yaptılar ve iki ordu bir meydanda karşı karşıya geldi.

Eskiden ordular karşı karşıya gelince her iki taraftan seçkin savaşçılar, karşılıklı döğüşür, onların döğüşmesi bittikten sonra da ordular savaşırdı.

İşte bu iki ordu karşı karşıya gelince padişahın çirkin ama zeki çocuğu atına atladığı gibi kılıcını çekip düşmanın karşısında at oynatmaya başlamış. Hem de yüksek sesle şöyle haykırıyormuş:

--Ben savaş meydanından kaçmam. Çünkü korkak değilim. Ben kandan korkmam, çünkü savaş kan demektir. Bu meydandan kaçan korkaktır. Ordusunu bırakıp kaçan şerefsizdir.

Çirkin Şehzade sözünü bitirir bitirmez düşman askerlerine hücum etmiş, onlardan birkaç tanesini haklamış ve hemen babasının yanına koşarak, yüksek sesle:

--Bak babacığım, benim kısa boyumu ve çirkin yüzümü küçümsemiştin. Sakın uzun boyun ve şişmanlığın iyi olduğunu zannetme. Savaş meydanında çevik ve zayıf at daha iyi hareket eder. Şişman öküz burada ne yapabilir ki, dedi.

İki ordu birbirine girmiş. Yalnız sayı bakımından daha fazla olan düşmanlar bunlara üstün gelince bazı korkak askerler kaçmaya yeltenmişler. Bunu gören Çirkin Şehzade bağırmış:

--Mert arkadaşlar, yiğit arkadaşlar, gayret edin, düşmana hücum edin de kadın elbisesi giymeyin sakın.

Onun bu sözleri askerleri coşturmuş. Çünkü kadın elbisesi giymek demek eskiden çok korkaklık demekmiş. Eskiden kadınlar savaşa gitmediği için, bazı korkak ve hain insanlar, beni askere götürmesinler diye kadın elbisesi giyerek saklanırlarmış.

Bunun üzerine o gün orada düşmanı yenmişler. Babası Çirkin Şehzadeyi kucaklamış, yüzünü, gözünü öpmüş, onu kahramanlığından dolayı kutlamış. Hatta oradakilere kendisinden sonra onun padişah olacağını söylemiş.

Diğer kardeşleri bunu çok kıskanmışlar. Ve onu öldürerek ortadan kaldırmayı tasarlamışlar. Yemeğine gizlice zehir atmışlar. Çirkin Şehzade tam zehirli yemeği yiyeceği anda durumu fark eden ve onu da çok seven kız kardeşi, onu uyarmış da yemeği yememiş ve kardeşlerine şöyle seslenmiş:

--- Dünyada yiğit ve becerikli insan kalmasa, onların yerini korkak ve beceriksiz insanlar mı dolduracak. Diyelim ki Hüma Kuşu yok oldu. Onun yerini baykuş mu dolduracak? Hiç mümkün olabilir mi bu?

Çirkin Şehzadenin kardeşleri tarafından zehirlenerek öldürülmek istendiğini duyan babası onları şiddetle cezalandırmış. Sonra onları kendi ülkesinde bazı idarecilik görevleri vererek uzak yerlere göndermiş. Bu suretle kardeşler arasındaki çekememezlik ortadan kalkmış.

Büyüklerimiz ne güzel söylemişler:

On fakir bir kilim üzerinde uyuyabilir. Ama iki padişah bir ülkeye sığmaz.

Bir fakir derviş, bir ekmeğin yarısını yese, diğer yarısını da öbür fakir dervişlere verir.

Bir padişah da bir ülkeyi alsa, başka bir ülke daha almak ister.

Kanaatkâr olmak kadar güzel bir şey var mıdır?

YAZARIN DİĞER YAZILARI