Türkiye’de hızla artıyor!
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Barış Sarıakçalı, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla açıklamalarda bulundu.
14 Kasım’ın 1921 yılında insülini bulan Kanadalı Dr Frederick Banting’in doğduğu gün olduğunu ifade eden Sarıakçalı, “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2006’dan itibaren 14 Kasım gününü resmi olarak Dünya Diyabet Günü olarak tanımıştır. Diyabet; insülin direnci, insülin eksikliği, ya da insülin direnç ve eksikliğinin bir arada bulunması durumuna bağlı olarak gelişen kan şekerinin yüksek olduğu bir hastalıktır. İnsülin pankreasın beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Kandaki şekerin (glukoz) hücre içine girmesini sağlar. İnsülin, hücre kapısını açan anahtar görevi yapar. Hücre içine giren glukoz yakıt olarak kullanılır- enerjiye dönüştürülür. Bazı kişilerde pankreas yeterli miktarda insülin üretemez. Şeker hücre içine giremez. Kanda şeker yükselir. Şeker yükselmesinin daha sık görülen diğer bir sebebi ise insülin direnciyle ilişkilidir. İnsülin dokularda yeterince etki gösteremez. Pankreas bu sorunu daha fazla üretim yaparak aşmaya çalışır. Kanda insülin seviyesi yükselir, bir süre sonra beta hücreleri yorulur ve artmış salınımı gerçekleştiremez hale gelir. Sonuç olarak; diyabette kanda şeker yüksektir ama hücre içinde yeterli şeker yoktur” dedi.
Diyabetin tüm dünyada oldukça sık görülen bir sağlık sorunu olduğunu belirten Sarıakçalı, “Giderek artmaktadır. Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) verilerine göre 2021 yılında dünyadaki diyabetli hasta sayısı 537 milyon iken bu sayının 2045 yılında 783 milyona ulaşacağı öngörülmektedir. Dünyada her 10 erişkinden 1’i, Avrupa kıtasında her 11 erişkinden 1’i diyabetlidir. Ülkemizde 2010 yılında yapılan çalışmada diyabet sıklığı erişkin nüfusta yüzde 13.7’ye ulaştığı görülmüştür. Türkiye Avrupa’da diyabet sıklığının en yüksek olduğu ve en fazla diyabetli hastanın yaşadığı ülkelerdendir. Diyabet sık görülen, kontrol altında tutulmazsa erken yaşta ciddi sağlık sorunlarına ve ölüme yol açabilen, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Yaşam boyu izlem ve tedavi gerektirir. Bununla birlikte etkin yönetildiğinde normal yaşam kalitesi ve yaşam süresi sağlanabilir. Hastalığın önlenmesi için çaba harcanması, erken tanı konması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gereklidir. Günümüzde kentsel yaşam tarzında daha az enerji harcayarak daha fazla yiyecek tüketilmektedir. Fazla kilolu kişi sayısı ve buna bağlı olarak ana sebebi insülin direnci olan tip 2 diyabet sıklığı dünyada hızla artmaktadır. Nüfus artışı ve dünyada ortalama ömrün uzaması diğer önemli nedenlerdir. Tip 2 diyabet genellikle 30-40 yaşından sonra ortaya çıkar, yaşlanma ile sıklığı artan bir hastalıktır. Son yıllarda yaşam ve günlük aktivitelerdeki değişiklikler ve artan obezite sıklığı nedeniyle daha genç yaşlarda hatta çocuklukta da tip 2 diyabet görülmektedir. Ailede vaka sayısı arttıkça, sonraki nesillerde diyabet riski artar ve hastalık daha erken yaşlarda görülmeye başlar. Yaş, kilo fazlalığı, hareketsiz yaşam ve ailede diyabet varlığı tip 2 diyabet gelişimi için en önemli risk faktörleridir. Tip 2 diyabetli birçok hasta sağlıklı beslenme, yeterli fizik aktivite ve ağızdan alınan ilaçlar ile diyabetin olumsuz etkilerinden korunabilir. Bazı hastalarda kan glukoz düzeyleri ilaçla kontrol edilemez ve insülin desteği gerekir” ifadelerine yer verdi.
Diyabetin belirtilerini ağız kuruluğu, susama hissi, çok su içme, çok ve sık idrar yapma, gece idrara çıkma, halsizlik, yorgunluk, sık acıkma, çok yemek yemeye rağmen kilo kaybı, ciltte kuruma ve kaşıntı, bulanık görme, deri ve idrar yolu enfeksiyonları, tekrarlayan mantar enfeksiyonları, yaraların geç iyileşmesi, ayaklarda, ellerde hissizlik, uyuşma, karıncalanma olarak sıralayan Sarıakçalı, “Diyabet, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Kronik böbrek yetmezliğinin önemli bir nedenidir. Diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların yarısı diyabetlidir. Kaza dışı ayak ve bacak kaybının en önemli sebebidir. Sağlıklı beslenme, hareketli yaşam tarzı ve hekim tarafından önerilen ilaçların düzenli alınması kan şekerlerinin istenilen düzeyde tutulmasını sağlar, diyabete bağlı görülebilecek organ hasarlarını önemli ölçüde azaltır” dedi.
“Diyabet önlenebilir mi?” sorusunu yanıtlayan Sarıakçalı, “Günümüzde tip 1 diyabetin önlenmesini sağlayabilecek etkin bir yöntem mevcut değildir. Sağlıklı beslenme, fizik aktivite, obeziteden kaçınma gibi yaşam tarzı değişiklikleri ile tip 2 diyabet gelişme riski azaltılabilir. Yaşam tarzı düzenlemeleri sayesinde prediyabetli bireylerde tip 2 diyabete ilerlemenin yüzde 40-58 oranında önlenebileceği gösterilmiştir. Diyabete birlikte dur diyebilmenin en etkin yolu hastalığımızı ve risklerini öğrenmek ve hasta olarak sorumluluk üstlenerek sağlığımız için hekimlerimizin önerileri doğrultusunda gerekeni yapmaktan geçer” açıklamasında bulundu.
Kaynak:Burcu Cellat

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.