Anadolu

Haydar Mermer
Haydar Mermer
Anadolu
11-04-2022
<p>&quot;.... Neşet Ertaş ustamız, &quot;Ayağınızın turabıyım, gonullerinizin hızmat&ccedil;ısıyım&quot; diyerek insanların huzuruna &ccedil;ıkardı da kıyametler koparırdı.</p> <p>Hadi gel de &ouml;zleme...</p> <p>&Ccedil;i&ccedil;ekli Yazma&#39;da sevgili İsmail Karakurt şairimiz de &quot;Seni &ouml;zleyeyim diye kaldım bu d&uuml;nyada&quot; demişti. &Ouml;zlemek nasıl k&ouml;kl&uuml; bir duyguysa...</p> <p>İyi ki s&ouml;ylemiş Sezai Karako&ccedil;, sanki i&ccedil;imizi okumuş :</p> <p>&quot; Ah şairler, siz b&uuml;y&uuml;tt&uuml;n&uuml;z bu yaraları&quot;...</p> <p>2007 Şubat&#39;ının bir cumartesi g&uuml;n&uuml; Kubbealtı Vakfı&#39;nda Mehmet Nuri Yardım&#39;ın odasındayız. Emin Işık Hoca, Dursun G&uuml;rlek, başkaları ve bir de aramızda emekli vali var. O anlattı:</p> <p>1950&#39;li yılların sonlarında Giresun&#39;un g&uuml;ney il&ccedil;elerinden birinde kaymakam iken belli aralıklarla k&ouml;yleri ziyarete gidermiş. K&ouml;yl&uuml;ler hayvan sırtında onu komşu k&ouml;ye teslim eder d&ouml;nerlermiş. O k&ouml;y de &ouml;b&uuml;r k&ouml;ye... Bu gezilerin birinde şırıl şırıl akan s&ouml;ğ&uuml;tl&uuml; bir derenin kenarına gelmişler. K&ouml;yl&uuml;lerden &ccedil;elimsiz, incecik olanı gelip hayvanın yularını tutmuş, başını doğrultup:</p> <p>-- Efendim, demiş, bu dere tam bu vakitlerde h&uuml;zzam akar, biraz dinlesek mi?</p> <p>Şaşırdım kaldım diye anlattı emekli vali. Bu nasıl olur? Ben bunca okumuş yazmış olmama, bunca yer yurt g&ouml;rmeme rağmen bir m&ucirc;sık&icirc; ge&ccedil;işinde h&uuml;zzamı se&ccedil;emezken, bu adam bir k&ouml;y ortamında acaba nasıl &ouml;ğrenmişti ?</p> <p>Rahmetli şairimiz Mehmet Erg&ouml;n&uuml;l&#39;den dinlemiştim.</p> <p>Elazığ -Ağın&#39;ın Beyelması k&ouml;y&uuml;nden Saim Cumurcu, yıllar &ouml;nce İstanbul&#39;da Anadolu yakasında PTT&#39;de &ccedil;alışıyor. Posta m&uuml;vezzii (dağıtıcı)... Kanlıca semtinde g&ouml;revli. Aynı b&ouml;lgede Erzincanlı emekli bir paşa da oturuyor. Saim Cumurcu&#39;yu &ccedil;ok seviyor. Mektup, evrak, &ouml;teberi getirdiğinde hemen kapıdan g&ouml;ndermiyor. Mutlaka i&ccedil;eri alıyor, kahve ikram ediyor,muhabbet kaynatıyorlar. Bir g&uuml;n Saim Efendi işi seziyor, yazısından tanıyor &ccedil;&uuml;nk&uuml;. Meğer, Paşa PTT&#39; ye gidip kendisine mektup atıyormuş ki, Saim Efendi getirsin de sohbet fırsatı yakalasınlar. Bir, &uuml;&ccedil;, beş derken Saim Cumurcu susamıyor artık, Paşa&#39;ya bunun sebebini soruyor. Paşa diyor ki:</p> <p>&quot;--Ne yapayım evl&acirc;dım? Okullarda okudum, nice g&ouml;revler ifa ettim ama her yerde sohbet ehli bulunmuyor. Baştan aşağı Anadolu t&uuml;t&uuml;yorsun, buram buram toprak kokuyorsun. Şu mahcup asaletli bakışların bana &ccedil;ocukluğumu hatırlatıyor. İhtiyar g&ouml;nl&uuml;m sende dinleniyor. Yolunu bekliyorum ki, iki tatlı s&ouml;z havalandıralım... &quot;</p> <p>Hem de &ouml;yledir, insan insanı nakışlar...</p> <p>&quot;İnsan insanın rengine b&uuml;r&uuml;n&uuml;r&quot;, insan insanın şifası olur.</p> <p>C&uuml;neyt Arkın&#39;ı dinliyoruz :</p> <p>&quot;Eskişehir&#39;de k&ouml;yde, toprak evde babamla aynı odada yatıyorduk. Bir gece hışırtı duydum. Baktım babam uyanmış, yatağın kenarında &uuml;st&uuml;n&uuml; giyiniyor.</p> <p>Pencereye gitti, tarlalara baktı, benim uyanık olduğumu anlayınca:</p> <p>-- Bak oğul dinle, dedi. Ekinler b&uuml;y&uuml;yor, seslerini duyuyor musun?</p> <p>&Uuml;rperdim. İşte o an ezeli ger&ccedil;eği fark ettim. Babam ekinlerin b&uuml;y&uuml;me seslerini duyuyordu.</p> <p>Bu yaşlı k&ouml;yl&uuml; artık benim g&ouml;z&uuml;mde insandan &ccedil;ok Anadolu olmuştu.&quot;</p> <p>Ahmet Yesev&icirc;&#39;ye T&uuml;rk illerinde &quot;Hazreti T&uuml;rkistan&quot; diye hitap edilir. M&uuml;nevver Ayaşlı bunu ilk duyduğunda birden i&ccedil;i &ccedil;alkalanır, cezbeye kapılır. Vecde ulaştığı bir demde o da Yunus Emre i&ccedil;in &quot;Hazreti Anadolu &quot; tabirini kullanır. O Anadolu ki; şehir şehir, k&ouml;y k&ouml;y ruhumuza beden bi&ccedil;tğimiz aziz toprak...</p> <p>1995 yılında Tokat&#39;ın Niksar il&ccedil;esine bağlı bir k&ouml;y&uuml;n derneğini kuruyoruz. Serde dernek&ccedil;ilik var ya, yardımcı oluyorum. T&uuml;z&uuml;ğ&uuml;n&uuml; yazdım, evrak kayıt işlemlerini bitirdim, resmileşti. Bağcılar&#39;da a&ccedil;ılışı yapılacak. Fakat en baştan beri bir adam dikkatimi &ccedil;ekiyor. Pamuk sakallı, duru g&ouml;zl&uuml; dolgun &ccedil;ehreli bir Hacı Amca... Para lazım oluyor, malzame eksik kalıyor; aşağı Hacı Amca yukarı Hacı Amca, herkes ona koşuyor. O da hi&ccedil; ikiletmiyor, hemen elini yeleğinin i&ccedil; cebine atıyor ve bir bir &ouml;d&uuml;yor. Gen&ccedil;lerle arasını hoş tutuyor, onları seviyor. İri kemikli elleriyle, geniş avu&ccedil;larıyla insanları kucaklamaktan geri durmuyor. Samimi, g&uuml;le&ccedil;...Sanki herkesten biraz farklı.</p> <p>A&ccedil;ılış yapıldı. Merasim bitti. Yavaş yavaş insanlar &ccedil;ekildi.Orada &uuml;&ccedil; beş kişi biz kaldık.</p> <p>-- Şimdi s&ouml;yle bakalım Hacı Amca, dedim, bu derneği niye kurdunuz?</p> <p>G&ouml;zleri sevin&ccedil;le ışıladı. G&uuml;le&ccedil; y&uuml;z&uuml;n&uuml; bana d&ouml;nd&uuml;:</p> <p>-- Bak arkadaş! G&uuml;zelliklerine doyulmamış zamanlardan geliyorum ben. Bir yanım gidenlere yakın, bir yanım gelenlere... Şunu isterim ki; t&uuml;rk&uuml;lerimizin muradı, yemeklerimizin tadı, &ccedil;ocuklarımızın adı değişmesin... Başka ne derdim olabilir?</p> <p>Allah deyince i&ccedil;i toparlanan Anadolu insanı işte...Meramını anlatırken şiir okuyor, vecize s&ouml;yl&uuml;yor.</p> <p>Efendim, &ccedil;alıştığım kurumda sınav komisyonlarında g&ouml;revli olurdum. Yazılı sınavında yeterli not almış edepli, pıtırcık bir kız adaya Başkan m&uuml;l&acirc;katta sorular soruyordu:</p> <p>-- Eviniz hangi semtte kızım?</p> <p>-- İstanbul&#39;da evimiz yok efendim, ben Anadolu&#39;dan geldim.</p> <p>-- Nereden geldin?</p> <p>-- Kırıkkale&#39;nin Sulakyurt il&ccedil;esinden.</p> <p>-- İstanbul&#39;da akraban, tanışın da mı yok?</p> <p>-- Yok efendim.</p> <p>-- Memlekette kimin var?</p> <p>-- Yalnız annem.</p> <p>-- Annen nerede şimdi?</p> <p>-- Dışarıda efendim, beni bekliyor.</p> <p>-- &Ccedil;ağır gelsin, dedi Başkan.</p> <p>Az sonra kızla birlikte odaya s&ouml;ğ&uuml;t dalı gibi incecik ve esmer bir kadın s&uuml;z&uuml;ld&uuml;. Heyete doğru k&uuml;&ccedil;&uuml;k k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir ka&ccedil; adım attı. Sıkıca doladığı yaşmağının altında mel&uuml;l ve mahzun &ccedil;ehresini diri tutmaya &ccedil;abalıyordu.</p> <p>Başkan kadına sordu:</p> <p>-- Hanım kardeşim, bu kızın memur olursa, İstanbul&#39;da tek başına ne yapacak?</p> <p>-- Begim! dedi hi&ccedil; beklemediğimiz tok bir sesle. Bir ay sabretsin, k&ouml;yde ineğim ke&ccedil;im var satayım, bağın bah&ccedil;enin işini yoluna koyup geleyim.</p> <p>--O kadar kolay mı bu işleri g&ouml;r&uuml;p gelmen?</p> <p>-- Nedir ki begim, yoksul olunca y&uuml;k&uuml;n de hafif oluyor.</p> <p>Kadın konuştuk&ccedil;a &uuml;st&uuml;nden p&uuml;f&uuml;r p&uuml;f&uuml;r bir k&ouml;y rayihası yayılıyordu odaya.</p> <p>Başkan, kadını ve aday kızı biraz daha &ouml;l&ccedil;mek istiyordu herhalde:</p> <p>-- Peki, sen gelinceye kadar bu b&uuml;y&uuml;k şehirde kızının başına bir h&acirc;l gelmesinden korkmuyor musun?</p> <p>-- Korkmuyorum!</p> <p>-- Niye?</p> <p>Kadının incecik hotenli y&uuml;z&uuml; bir avu&ccedil; ışığa d&ouml;n&uuml;şt&uuml; sanki. Tane tane konuşuyordu:</p> <p>-- Begim! Bu kızı ben babasız b&uuml;y&uuml;tt&uuml;m. Daha iki yaşındaydı, Kızılırmak&#39;ın boyalı toprağını sa&ccedil;larına kına diye yaktım. O koku onda durduk&ccedil;a Allah&#39;ın inayetiyle hi&ccedil; bir şey olmaz.</p> <p>İ&ccedil;imizde bir &uuml;rperti, karşısında &ouml;ylece kalakaldık.</p> <p>Bu kadının g&ouml;nl&uuml;ne cemreler erken d&uuml;şm&uuml;şt&uuml; besbelli. &quot;Yerlere ve g&ouml;klere sığmaz&quot;ın gelip sığdığı Hazreti g&ouml;n&uuml;le...</p> <p>Kadın, anne olunca tamamlanırmış, artık iyice kani oldum.</p> <p>Sorular t&uuml;kenmiş, tam &ccedil;ıkıyorlardı ki, Sulakyurtlu anne; bir sabah yelinin ipiltisini dinleyip de gelmiş gibi huzurlu huzurlu baktı y&uuml;z&uuml;m&uuml;ze:</p> <p>-Efendiler! Hi&ccedil; merak etmeyin, size de dua edeceğim...</p> <p>Ey sebeplerin &ouml;tesine bakan irfan, toprağının ruhunu yakalamış Anadolu kadını!..</p> <p>D&uuml;ş&uuml;nd&uuml;m durdum... Tuğla gibi kalın kalın kitaplarda ne aradım yıllarca? Birka&ccedil; s&uuml;sl&uuml; kelime devşirecem diye ciltleri kucaklayıp eve taşımam akıl k&acirc;rı mı?</p> <p>Bazan aradığımız yanıbaşımızda durur da g&ouml;remeyiz.</p> <p>Keşke, Koca Veysel&#39;e zamanla kulağımı dikseydim.</p> <p>&quot;Benim ile gezdin beni arattın&quot; demişti...</p> <p>- Şerif Aydemir</p> <p>( Prof. Dr Osman &Ccedil;AKMAK hocamızın paylaşımından iktibas edilmiştir )</p>
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?