İKİ AYRI DİZİ, AYNI KONU!

Haydar Mermer
Haydar Mermer
İKİ AYRI DİZİ, AYNI KONU!
14-01-2024

Yıllardır; yalılardan, saray yavrusu köşklerden ya da özenti mafya öykünmelerinden başını kaldıramayan dizi senaristleri sonunda, bu ülkede yüz yıldır; önce yok edilmeye çalışılan, sonra da yok sayılan ama bu ülkenin de ezici çoğunluğu olan bir kesimi, yani Müslümanları, muhafazakârları keşfetti. 

Şimdilik iki dizi var.

İkisi de seyredilme ("İzlenme" demiyorum zira TV izlenmez, seyredilir) rekorları kırıyor.

Dizi sektörü bizi keşfetti de biz yine her konuda ve her zaman olduğu gibi, hazırlıksız yakalandık.

Bu sebeple de; bu iki dizi karşısında, muhafazakâr kesimin aldığı vaziyet içler acısı.

Zira; dizinin Kızılcık Şerbeti adıyla yayınlanan ilki, onlarca bölümdür yayında ve kimsenin bir şey dediği yok.

Dizi de ödüllere doymuyor.

Diğeri ise henüz iki bölüm yayınlandığı halde başına gelmeyen kalmadı.

Vakıflar İl Müdürlüğünün dizi çekimi için kiraladığı mekânları geri almasından tutun da para cezasına ve yayın yasağına kadar vardırdılar işi.

Nedir bu, aynı konuyu işlemesine rağmen ikisini farklı kılan?

"Kızılcık Şerbeti" muhafazakârlar pespaye etmekle yetinmeyip, bazen aleni bazen de alttan alta İslam'a da dil uzatıyor,

Bu haliyle; her bölümde, dindar bir insanı rahatsız edecek en az bir kaç sahnesi var.

Ama pek bir kabul görüyor ve ciddi bir itiraz da yok.

Diğeri ise; henüz dinin ve dindarların aleyhinde mi onu bile bilmiyoruz.

Ama başına gelmeyen kalmadı.

Diziyi farklı kılan; daha dar bir kesimi yani muhafazakârların tarikat yolunda olanlarını konu aldığı için olsa gerek, hemen kıyamet koptu.

Koptu çünkü Kızıl Goncalar kapalı kapıyı açıp, tekkenin içine girdi.

Daha doğrusu çağrışımlarla, tasvirlerle ve isimlendirmelerle girmeye çalıştı.

Ve bu kadarı da hep ketum olan ve şimdiye kadar da "Meşhur meçhul" kalmayı başarmış olanların, uykusunu kaçırmaya yetti.

Hâlbuki dizi yapımcılarına yardımcı olunarak, bunu fırsata çevirmek de mümkündü...

Zira dizide buna çok uygun figürler var.

Eğer; bin yıldır bu topraklarda neşvünema bulmuş bir müessesenin, gerçek ve hakiki olanına, cinnetin arifesine gelmiş bu toplumun ekmek kadar, su kadar ihtiyacı olduğunu savunuyorsanız; (Ki ben o kanattayım) bu tür aksiyonları yasaklamak değil, destekleyerek yönlendirmek daha doğru olurdu.

Ama öyle olmadı.

Tarikat taassubu, iman ve inancın da önüne geçerek; "Şeyhime dokunmada Müslümanlara ne kötülük edersen et" refleksine dönüştü.

Keşke tekkesini, tarikatını ve şeyhini muhafaza edebilme cesaret ve becerisinin yüzde biri kadar da dinini, imanını ve inancın muhafaza ve müdafaa edebilecek durumda olsaydık.

Ama ne buyurmuştu, iki cihan güneşi, çağlar ötesinden...

"Bu din garip geldi, garip gidecek"...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?