Reha Muhtar?

Haydar Mermer
Haydar Mermer
Reha Muhtar?
19-08-2020

1996-2002 yılları arasında SHOW TV´nin ana haber programlarını sunan bir ulu! kişi vardı. Reha Muhtar.

Bu zat sürekli "Dayakçı öğretmen" haberleri servis ederdi. Bu haberler servis edilirken, camiayı temsil eden kim ve kimler varsa sessizliğe bürünür, ortalıktan kaybolurdu. Hem neyini savunacaklardı ki ortada şiddet ve cani bir öğretmen vardı.

Sonunda toplum acı gerçeği(!) kabul etti. Öğretmen milleti şiddete meyilli hasta kişiliklerden oluşmaktaydı.

Gözlerden ve gönüllerden düşürülen öğretmenin artık kimseye rol-model olacak hali kalmamıştı. Toplumu ayakta tutan ve geleceğin mimarı olan bir mesleğin böylece; sessiz sedasız salası okundu, cenaze namazı kılındı.

Sonra yeni bir haber furyası başladı. Ümraniye sapığı, Karaköy sapığı, topkapı sapığı... Önümüze birilerini attılar "Sapık yakalandı." diye. Aylar sonra anlaşıldı ki içeri tıkılan; suçsuz günahsız masum bir garibandı. Ama kamuoyu baskısı o kadar fazlaydı ki; "Aman başımıza dert açarız." diyen hakimlerin kurbanı olmuştu.

O gariban, çalıştığı iş yerine bir daha dönemedi, eşi toplum baskısına dayanamayıp çocuklarını da alıp babasının evine döndü. Bir tane Allah´ın kulu da çıkıp bu basın denilen her türlü kepazeliğin döndüğü meslek grubuna hesap sormadı.

Show ana haber reyting kırmaya, Hürriyet gazetesi tirajını arttırmaya devam etti. O zaman anladılar ki bu toplumda öyle bir kitle var ki ne kitlersen kitle, kabul ediyordu. Ve maalesef bu kitle, milyonla ifade edilecek kadar geniş bir alana yayılmıştı.

Sonra erkeğin erkekle şiddeti pazarlanmaya başladı. Pazarda kavga, otobüste kavga, mahallede kavga. Sanki her sokak başında erkeklerin erkeklere uyguladıkları şiddet sunulur oldu. İçimizden yeni bir cani çıkıyordu; Erkek !

Düşünme yeteneği gelişmemiş, beyin yerine pazılarını kullanan acayip bir yaratıktı sanki

Bu erkek; abiydi, dayıydı, amcaydı oysa. Mahallesini, sokağını oturduğu muhiti itten uğursuzdan koruyordu. Onun olduğu yerde kimse ot satamaz, namussuz giremez, torbacı yaklaşamazdı.

Bu tür haberler sonunda; sorumluluk alan, sahiplenen, koruma güdüsü gelişmiş bu zümrede pıstırıldı, pasifize edildi, gıkını çıkaramaz hale getirildi.

Sokaktaki erkeğin hakkından gelinmiş ve sokak da ele geçirilmişti. Sıra evin içine girip oradaki ceberrut kişiyi hizaya çekme zamanı gelmişti.

İşte İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sy. kanun böyle bir zamanda çıkarıldı. Yazılı ve görsel basın tüm gücüyle; "dayakçı koca", "katil eş, maktul kadın", "tecavüzcü erkek" haberleriyle doldu, taştı. Sanki babalar keyfi hangi kadına denk gelirse ya tecavüz ediyor ya öldürüyor ya da her ikisini birden gerçekleştiriyordu.

Neredeyse tamamı şiddet bağımlısı, katil veya cinsi sapık olan bu erkeklerin yanında kadının hiçbir güvencesi yoktu. Kadın; ayıdan, kurttan, timsahtan daha tehlikeli olan bu canavarla aynı çatı altında tehlike altındaydı ve mutlaka korunmalıydı.

Babaların hakkından mutlaka gelinmeliydi. Çünkü; Babanın hüküm sürdüğü hanede kapitalist anlayış güdük kalır, kadın cinsel meta kalıbına dökülemez, çocukları onun bunun oyuncağı olamazdı.

Bir baba, ömrünü uğurlarında harcadığı, ne karısını ne de çocuklarını ite köpeğe yem etmezdi.

Lakin ne biz ne de kadınlar istikbalimize kasteden dezenformasyona dayanamadık. Bize bunları verenlerin neyin hesabında olduğunu düşünemedik ve babayı kadın maharetiyle ve Devlet desteğiyle iğdiş edilmiş bir öküz derekesine indirdik.

Bir zaman sonra bunu da kanıksadık. "İçimizde böyleleri çok" dedik. Televizyona yansıyan, manşetten haberleri yapılan "bunlar yalan değil ya" dedik. Tuzağı göremedik, bunu da yuttuk...

Emin olun bu oyun durmayacak ve erkekler yenilgiyi kabul edip bir köşeye çekildiğinde sıra kadınlara gelecek.

Şimdi de; kocasını baltayla parçalayan, çocuğunu boğan, sevgiliyle birlikte plan kurup eşine tuzak kuran, "ben öldürmeseydim o öldürecekti " deyip paçayı yırtan kadını, erkeğin işini bitirdikten sonra görmeye başlayacak televizyonlar, gazeteler..

Kadınları da çocukları ile vuracaklar. İşte o zaman bütün gölgesini feministlere karşı verdiği savaşta kaybeden erkeğin, kadını korumaya ne mecali ne de isteği olacak.

Kadın; sırtını dayadığı kocası, babası, kardeşi "hiç" edildiği için tarumar olacak. Erkeğini kendi eliyle bu oyuna kurban ettiği için şikayet hakkı da olmayacak.

Ve

İçlerinde harladıkları feminist ateş, korkarım onların da cehennemi olacak.

(Hüseyin KARACA - kısaltılarak İktibas edilmiştir)

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?