USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Aşıklar Şehri Sivas

27-01-2021

Kim okurdu kim yazardı,

Düğümü kim çözerdi,

Koyun kurt ile gezerdi:

Fikir başka olmasa.

Otobüs il sınırına girdiğinde Âşık Veysel´in bu dörtlüğünü anımsadı. Şehirleri şiirleriyle, şairleriyle tanımıştı bugüne kadar. Onun gözünde büyük şehirlerin büyük şairleri olmuştu hep. Çünkü ancak şairlere sevgiliyi bile bıraktırıp kendine âşık eden, uğruna sayfalar dolusu şiir yazılacak kadar ilham veren şehirlerin ruhu olabilirdi. Yahya Kemal´in, Turgut Uyar´ın, Necip Fazıl´ın İstanbul´a; Halikarnas Balıkçısı´nın Bodrum´a, Ahmed Arif´in Diyarbakır´a âşık olduğu gibi? Burası ise belki de ?´âşık´´ makamının en çok yakıştırıldığı, âşıkların diyarı olarak bilinen Sivas´tı. İşte en çok da bu yüzden şu an giderek yaklaştığı bu şehri merak ediyordu Aysara. Ancak daha şimdiden hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Otobüsün camından dışarı baktı. Sapsarı, dümdüz bir arazi? İçinden geçirdi. ? İnsanlar bu topraklarda neler bulmuştu. Bu çorak arazinin nesine âşık olmuşlardı.? Sivas´ı böyle beklemiyordu. Lise yıllarında henüz yerli bir gezgin olmadan önce okuduğu Evliya Çelebi´nin Seyahatnamesi Sivas´ı ve Anadolu´yu bambaşka anlatmıştı ona. Rivayete göre eski dönemlerde Edirne´deki bir ağaç üzerindeki bulunan maymun daldan dala atlayarak hiç inmeden İran´a kadar ulaşabilirmiş. Başka bir rivayette ise Sivas´ın Osmanlı dönemine kadar fazlasıyla yeşil bir kent olduğu, ancak Ankara Savaşı zamanında Timur´un bu güzel Anadolu şehrini yakıp yıktığı, o tarihten sonra da Sivas´ın yeşil bir kent olmaktan çıktığını okumuştu. Sivas´la ilgili hatırladığı bu bilgilerden sonra uzaklara dalmaya başladı. İl sınırı tabelasını geçmelerine rağmen bir türlü şehir merkezine neden ulaşamadıklarını düşündü. Sivas´ın haritada kapladığı geniş coğrafya aklına geldi. Konya´dan sonra en geniş metrekareye sahip ikinci şehirdi burası.

Nihayet otobüsün iç koridor lambaları yanmış, muavin şehre ulaştıklarını anons etmişti. Aysara´nın annesi ve arka koltukta oturan Aybars muavinin sesiyle uyanmışlardı. Otobüs durup da bagaj teslimi için muavinin yanına gittiklerinde Sivas´ta olduklarını çok daha iyi anladılar. Alışık olmadıkları soğuk bir hava bir anda yüzlerine çarptı. Valizlerini teslim alıp döndükleri sırada Aysara öğretmeni Muhsin´le karşılaştı. Aysara öğretmeniyle daha önce telefonuyla konuşmuş, öğretmeni de bu tatlı ziyaretin kendisini çok mutlu edeceğini söyleyerek onları karşılamak için terminale gelmişti. Aysara´yla neredeyse beş yıldır görüşmemişlerdi. Bu yüzden eski öğrencisi Aysara´yı tanımakta güçlük çekmişti emektar Muhsin Öğretmen. Aysara onu görür görmez elini öpmek için eğildi. Muhsin epeyce yaşlanmıştı. Aysara onun son mezun ettiği sınıftaki öğrencilerindendi. Bu yüzden ondaki yeri ayrıydı. Aysara, Aybars, Aysara´nın annesi ve Muhsin Öğretmen valizleri birlikte yüklenip Muhsin Bey´in arabasına kadar gittiler. Arabaya binip biraz hoş sohbet ettikten sonra Muhsin Bey´in kahvaltı yapmak için seçtiği lokantaya geldiler. Ancak burası açık büfe ya da serpme kahvaltıların olduğu bir cafe değil, bir kelle fırınıydı. Böylece Sivas´ın ilk adetlerinden birine tanıklık etmiş oldular. Sivas´ta sabah erken saatte kalkılır, koyun kellelerinin saatlerce piştiği lokantalardan kelle alınır( tabii her evde olmasa da) ve ailece hep beraber afiyetle yenirdi.

Aysara Muhsin Bey´in bu tercihini garipseyip başka bir seçeneğinin olup olmadığını sordu. Garson geldi. ?Size pöçük tavsiye ederim.? dedi.  Aysara ?O nedir?? diye sorduğunda Muhsin Bey açıkladı.? Kurbanın kuyruk sokumuna yakın olan bölgesindeki yağlı ve kemikli eti. Alüminyum folyo içerisinde saatlerce piştikten sonra servis edilir ve oldukça lezzetli olur.? Bu tercih Aysara´nın hoşuna gitti ve ?pöçük? sipariş etti. Bu sıra dışı kahvaltıdan sonra Aysara öğretmenine kalabilecekleri bir otel olup olmadığını sordu. Muhsin Bey bu soruya biraz sitemkâr biraz da hiddetli bir karşılık verdi: ?Bu şehirde otel olmaz, çünkü burası koyunun kurtla, Acem´in Kürt´le koyun koyuna gezdiği yer. Âşık Veysel´in, Pir Sultan´ın, adaşım Muhsin Yazıcıoğlu´nun memleketi. Benim misafirimsiniz.? dedi. O an Aysara´nın yüzünde bir tebessüm belirdi. Otobüste gelirken anımsadığı dörtlüğün aynı gün içinde öğretmeninin ağzından çıkması Sivas soğuğunda üşüyen yüreğini bir anda ısıtmaya yetmişti. Muhsin Bey misafirlerine yorgun olup olmadıklarını sordu. Gezmek için sabırsızlanan misafirler ne kadar yol yorgunu olsalar da bunu belli etmek istemediler. ?O zaman gezi başlasın!? dedi Muhsin Öğretmen.

İlk durak tabii ki Kent Meydanı oldu ve Sivas Kongresi´nin yapıldığı bina. Atatürk Anadolu´yu karış karış gezip kendine yoldaş ararken Sivas´a gelme konusunda hiç tereddüt etmemişti. Çünkü o zaman bile insanlar bilirdi ki bu memleketin toprağı sert, insanı mert. Hiçbir zaman görevden kaçmayan, susuzluktan çatlamış toprakları yüzüne yansımış olan, yüreği vatan aşkıyla yanan bir sürü mücahidin yaşadığı katıksız, saf tertemiz bir Anadolu şehri.

Birlikte şu an müze olarak kullanılan Kongre binasını gezdiler. Kurtuluş Savaşının temellerinin atıldığı bu binaya Atatürk 4 Eylül´de gelmiş. O yüzden Sultan Şehir Sivas´ın neredeyse her caddesinde, her sokağında, stadında, mahallesinde, okulunda, camisinde 4 Eylül ismine rastlanır. Çocukların Sivas´ın kurtuluş günü sandığı 4 Eylül tarihi aslında topyekûn vatanın kurtuluşunun temelinin atıldığı gün olarak bu güzide şehrin her yerinde yaşamış.

Devam edecek?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?