ANADOLUYA SAHİP ÇIKMAK

Orhan Arslan
Orhan Arslan
ANADOLUYA SAHİP ÇIKMAK
10-03-2024

Bu eşsiz medeniyetimizin devamı için, geçerli olan hareket olacaktır.
Son açıklanan nüfus sayıları, bir kez daha Anadolu'dan göç olayını ortaya koymuştur.
Nüfus olarak, Anadolu şehirleri, gittikçe erimektedir... Gerçi geçen yıl İstanbul'dan tersine  göç  başlamıştır. Çeşitli nedenlerden dolayı insanımız  bu şehirden ayrılmaktadır. Bunun başında deprem korkusu gelir. Ancak en önemlisi pahalılık ve  geçinememe endişesidir...
Aslında Bu Ülkenin en emniyetli yerleridir. Vatanına bağlılıkta, Millet sevgisinde sınır tanımayan coğrafyadır. Terörle verilen mücadelede serhat şehri gibi, olmuşlardır. Sanki sınır bunlara emanettir.
Ancak, senelerce yatırımların belirli bölgelere yapılması, buralarda yaşayan halkı aş ve iş endişesi ile, mekan değişikliğine zorlamıştır. Zorunlu göçün ana teması budur. Bu konuyu zamanla bu köşede en ayrıntısına varacak şekilde defalarca yazdım.
Olaya sosyal açıdan da baktığımız zaman, göç paralelinde birçok maddi ve manevi sıkıntıyı da körüklemektedir. Parçalanan aileler, akrabalık ilişkilerinin zayıflamasına hatta yok olmasına neden olmaktadır.
Devleti yöneten iradenin bu gerçeği bildiğinden eminim. Bu acımasız göç dalgasının önüne geçecek daha acil tedbirler almalıdır...
Teşvikler daha artırılmalıdır. Örneğin Pandemi süreci, hesapta olmayan harcamaların yapılmasına neden oldu. O nedenle, Anadolu şehirlerine yapılacak yatırımlar ilk anda boşa giden harcamalar gibi gözükmüş ise de geleceğin teminatı olacaktır. Nasıl ki hesapta olmayan Pandemi, bizi maddi alanda yıpratmıştır. Bizim irademizin dışında gelişen bir olaydır. İlk anda bu bölgelere yapılan yatırımları öyle de algılayabilirsiniz. Arkasından 6 Şubat  depremi  Ülkemizi maddi anlamda  yıpratmıştır. Bu yarayı sarmak belki de seneleri alacaktır. Bugün  bazı siyasilerin  gündeminde olması çok acı bir durumdur. Hala tonlarca deprem birikintisinin  kaldırılamamış olması, olayın vahametinin ne  kadar  büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Deprem üzerinden siyaset  üretmek en hafif tabiri ile, acımasızlıktır...
İşte  Anadolu'da  eğer  yeteri  kadar deprem olayına yardımcı olacak alt yapı araç ve makina parkı donanımı olsaydı, kepçe operatörü adamcağız  İstanbul'dan yıldırım hızı ile  deprem alanına yetişmeye çalışmazdı.
Bölge insanı şehrine  bağlı olarak hayatını devam ettirmelidir. Bu bölgelerde tarım ve hayvancılık, en üst düzeyde teşvik edilmelidir. Örneğin  bazı şehirlere yapılan sera çalışmaları güzel bir örnektir. Hatta Devlet kurumları örnek yapılanmalar olarak hayata geçirilmelidir. Motor görevini üzerine almalıdır. İşletmeler ve yatırımcılar açısından cazip olsun diye, basit uygulamalar hayata geçirilebilir. Devlet yatırımlarını bu  bölgelere  kaydırabilir.
Vergi bu bölgede daha az alınmalıdır... SSK, primleri daha aza indirilmelidir. Kısacası bu şehirlerde yaşayan insanlar, bu şehirlerde yaşadıkları için Devlet tarafından ödüllendirilmelidir. Yani ona göre Ücret politikası hayata geçirilmelidir.
Üniversite öğrencileri verilecek ek puan imkanları ile kendi şehirlerinde okumalıdır. Böylece Aile  kontrolünde  tahsil hayatlarını devam ettirirler.
Daha bizim aklımıza gelmeyen yüzlerce cazip uygulamalar hayata geçirilmelidir.
Özellikle İç Anadolu şehirleri, Karadeniz' deki iç bölge şehirleri, bu nüfus erimesinden oldukça zarar görmektedirler.
Bu mutlaka önlem alınması gereken, çok önemli bir husustur.

Yoksa mega şehirlerde yaşanan sıkıntılar, sosyal patlamalar, kontrolsüz yetişen nesiller, bizim medeniyetimizin özünde olan tüm değerlerimizi alıp götürecek konuma gelmektedirler. Sosyal çevre, bu acımasız gerçeğe oldukça destek vermektedir. Bu da ilerleyen senelerde karşımıza çıkacak devasa sorunlar yumağı demektir.
Evet, Umarım bu son nüfus hareketlerini belirleyen rakamlar, Devleti yöneten Siyasi İradenin de dikkatini çeker ve bu bölgeler için, Acil tedbirler alırlar.
Toplumda evlenme yaşının yükselmesi, doğum oranının düşmesi gerçeği, mega şehirlerin çekilmez  hayatlarının belirtisidir.
Oysa Devletimiz  çalışmayan anneye yapacağı yardımlar ile kendi adına da tasarruf  sağlamış olacaktır. Yani çalışan bir bayanın çocuk edinmesi ve onu yetiştirmesi çok zor  şartlara hazırlıklı olması demektir. Aldığı maaşın nerde ise yarıdan fazlası kreş ya da ana okuluna ödenmektedir. Buna bir de servis  parasını eklerseniz, maaş bile yetmez. Böyle bir ailede başkalarına emanet olarak bırakılan çocuklar ne kadar sağlıklı olur. İşte asıl sosyal sorunlar, sevgisizlik ortamı burada başlar. Bu da  sağlıklı toplumlar için istenen bir  durum değildir.
Oysa ev hanımı eşi çalışan bir bayana yapılacak ek yardımlar hem aile huzurunu temin eder. Hem devlet devasa yatırımlar yapmaktan korunmuş olur. Çocuklar Anne yanında büyür. Anne kontrolünde gelişir. Daha sağlıklı bir ortam olur. Çalışan bayanlara yönelik kreşler, ana okulları, personel, bina giderleri, ailelerin bakıcılara ödedikleri parlar, azımsanacak bir durum değildir.
Çalışan kadın istihdamının alanları tespit edilmelidir. Çalışan bayanlara kısa vadeli çalışma imkanı ona göre ücret ve kıdem tazminatı imkanı verilmelidir. Böylece annenin çocuklarına ayıracağı zaman daha çoğalır. Aile ortamı sayesinde;
OLABİLECEK    SOSYAL      BAZI   SIKINTILARIN ÖNÜNE GEÇİLMİŞ OLUR.
Gelişen sanayii ve teknoloji bana göre, Ülkenin her tarafında eşit şekilde dağıtılmış olsa idi, bugün mega kentlerde oluşan bir-çok sorun olmayacaktı. Çünkü, göç bu kadar vahim bir boyuta ulaşmayacaktı.
Ülkemizin geleceği için, bu meselenin ciddiye alınacağını umuyorum.
Her bakımdan Anadolu'daki hala hayatiyetini devam ettiren bu sosyal hayat dengesinin, sosyal çevre gerçeğinin, medeniyetimizin temelini oluşturan değer yargılarının korunmasından yanayım...
Bunu için Devlet elini taşın altına koymalıdır...
YARIN  MEGA  KENTELERE     ŞÖYLE  BİR  İLAN ASILABİLİR   ANADOLU     ŞEHİRLERİ     SİZİ   BEKLİYOR...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?