Son zamanlarda ülke gündemindeki sorunlara kendimizi o kadar kaptırmış durumdayız ki, aslında gözümüzün önündeki en büyük problemi, elimizden kayıp giden aile bağlarımızı göremez olduk..
Denilebilir ki; maddi karşılığı olmayan tek bağ aile bağıdır. Aile demek koşulsuz, hesapsız, beklentisiz sevgi demektir.
Aile sağlıklıysa toplum sağlıklıdır, aile huzurluysa toplum huzurludur ve toplumun huzuru, devletin huzurudur.
Aslında, geçmişten bu yana toplumumuzu diğer toplumlardan ayıran en büyük özelliğimiz; gelenek ve göreneklerimiz kadar aile bağlarımızdır.
Ben yıllarca Danimarka gibi aile bağları zayıf olan hatta hiç olmayan bir ülkede kültürümüzü, aile yapımızı ve aile bağlarımızı övünerek, gurur duyarak anlattım. "Bizim gücümüz ailemizdir" dedim.
Bugünlerde ise geldiğimiz hale bakıyorum da; içler acısı bir durumdayız, ne yazık ki!
Televizyon kanallarının kadın programlarına çıkan aileler, anlatılan olaylar, çarpık ilişkiler ve daha pek çok utandıran konuşmalar, görüntüler…
Bütün bunlar gerçekten de bizim ülkemizde mi yaşanıyor!? diye düşünüyor ve korkuya kapılıyorum..
Bazılarımız şunu da diyebiliyor: " Eskiden de vardı kimse cesaret edip söyleyemiyordu. Medya bu kadar etkin değildi. Televizyon kanalları kadın programları yoktu."
Peki! olsaydı da bu denli pervasızca cesaret edip çıkabilirler miydi o programlara? Bırak oralara çıkmayı, kapıdan dışarı bile çıkamaz, hatta bulundukları yerden göç etmek zorunda kalırlardı.
Evet, belki ezilen, zulüm gören insanlar her zaman vardı.
Ancak edebin, utanma duygusunun ve mazluma sahip çıkmanın hakim olduğu bir mahalle kültürümüz de vardı.
Aile ve aileler arası akrabalık, komşuluk bağları değerliydi.
Bu aşamada belki biz büyüklerin de kendimize özeleştiri getirmemiz, onları yetiştirirken nerede hata yapmış olabileceğimizi sorgulamamız gerekiyor.
"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" diye bir söz vardır.
Çağın ve zamanın getirdiği değişimlere engel olamasak da değişimi doğru yönetip yönlendirebilmek elimizde olmalıdır.
Eğer iş işten geçmeden, aileye verdiğimiz önemi gençlere doğru şekilde anlatamaz ve aktaramazsak, geçmişte bizim aile bağlarımıza özenen Avrupa'daki toplumlara özenecek hale geleceğiz!
Aile bağlarımız zayıfladıkça, bizi biz yapan örf ve adetlerimiz de yok olacak!
Aile içinde, bireylerin her birinin, birbirlerine karşı olan, sevgi ve saygıyı esas alan, görev ve sorumluluklarını doğru anlamak durumundayız.
Aksi takdirde, çıkarılan kanunlarla kadınları koruyacağız derken, bu hakları yanlış anlayan kişiler nedeniyle aile kavramı zarar görebiliyor.
İstatistikler gösteriyor ki; ne kadına ve çocuğa şiddetin ne de boşanmaların önüne geçilebiliyor!
Toplum olarak ailemiz, bizim en büyük zenginliğimizdir.
O nedenle aile yapımızı korumak için çabalamak ve değerlerimizi gelecek nesillere elimizden geldiğince aktarabilmek; hepimizin görevi ve sorumluluğudur.
Bu sorumluluğun farkında olmayanlar ya da çözümü için çaba sarf etmeyenler vebal altındadır.