Bu gün eğer aile ortamlarında, mahallede, köyde, şehirlerde, vatan topraklarında, beşeri münasebetlerimizde kısmen de olsa birtakım tatsız, üzücü olaylar yaşanıyorsa, kültürel yozlaşmadan bahsediliyorsa; bunun sebebi, değerlerimizden uzaklaşmaya başlamamız, doymak bilmeyen maddî arzularımızın esiri oluşumuz, ayrımcılık ve bölücülük yapanlara karşı gösterdiğimiz müsamahadır.
Ülkemizde birtakım sıkıntılar yaşanıyorsa, bunun müsebbibi yetmiş sekiz milyon nüfusumuzun tamamıdır ve bu sıkıntıların yok edilmesinden, barışın, huzurun ve kardeşliğin daha kuvvetli bir şekilde devam ettirilmesinden de hepimiz sorumluyuz.
Evet ülkemizde son yıllarda, eğitim öğretim de dahil olmak üzere hemen her alanda sevindirici gelişmeler vardır. Fakat hepimiz, bir takım münferit ve menfi gidişata veya davranışlara karşı, hiçbir bencil veya politik mülahazada bulunmamalıyız. Birbirimizle kenetlenmeli, elimizi taşın altına koymaktan çekinmemeliyiz. Çekinmemeliyiz ki, ülkemizin gelişmesi hiç duraksamadan devam etsin. İşte böyle davranan, milletin menfaatini kendi menfaatinden üstün tutan, bu uğurda rutini bozan, cesur ve asil insanları kutluyorum, tebrik ediyorum. Bu erdemli davranışlar hem günümüzde birliğimizi ve gücümüzü artıracak, hem de çocuklarımıza ve gençlerimize iyi birer nasihat ve örnek olmuş olacak.
Çocuklarımızı sınav ve testlerle adeta boğuşmaya sevk eden, öğretime kilitlenmiş, eğitimi ihmal etmiş, insanları sadece bilgilendirmeye odaklanmış ve bilgilendirdiği insanı/çocuğu bu donanımıyla adeta başıboş bırakan, bilginin en iyi şekilde insana ve mukaddesata hizmet için nasıl kullanılması gerektiği konusunda onları bilinçlendirmeyen bir eğitim sistemini asla benimsememeliyiz. Aksi takdirde değerlerimiz büyük yara alır, çeteler, terör örgütleri, hainler çoğalır. Bunun için Babalara, Annelere, Öğretmenlere ve Hocalara büyük görevler düşmektedir.
Bazı televizyon ve reklam filmleri, internet siteleri veya programları, insanımızın, çocuklarımızın, gençlerimizin sağlıklı düşünme becerilerini törpülüyor; şiddete ve cinselliğe, zararlı alışkanlıklara sevk ediyor, değerlerimizi zedeliyor; yani çocuklarımızın, gençlerimizin o çok kıymetli enerjilerini israf ediyor. Çocuklarımıza, bu enerjilerini akıllarıyla kontrol altına alarak, günlük hayatın rollerine uygun paylaştırarak, yerli yerinde hem mutluluk, hem de kaliteli verimlilik için nasıl kullanmaları gerektiği öğretilmeli; bu zararlılardan uzak durmaları ve nefislerinin akıllarını devre dışı bırakmasına müsaade etmemeleri sağlanmalıdır.
Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı günümüzde, 'Değerler Eğitimine' veya 'Güzel Ahlak' dersine her gün mutlaka zaman ayırmalı, yer verilmelidir. Hatta bu konuda ders kitapları hazırlanmalıdır. Böyle bir ders kitabı hazırlanırken de çocukların seviyesine uygun metod ve teknikler mutlaka kullanılmalıdır. Çünkü, sadece düz anlatım yoluyla 'değerlerimiz' benimsetilemez, öğretilemez.
'İnsanı eğitirken mutlaka uygun olay, araç ve malzemelere yer verilmeli, fırsat olduğunda günlük olaylar, uygun hikayeler kullanılmalı, ama bunlarla neler öğretileceği baştan söylenmemelidir. Çünkü anlatımdan/işlenişten önce amaçtan haberdar etmek ilgi çekme, güdüleme ve motivasyonu bozar, merakı engeller. Tabiatı, olayları, araç ve malzemeleri çocuklarımızın yorumlamaları ve değerlendirmeleri sağlanmalı; ondan sonra işlenişe geçilmelidir. Neler öğrendikleri onlara sorulmalı, hatta 'kim fazla sonuç çıkaracak' gibi yarışmalar yapılmalı, böylece hem kullanılan materyallerden azami ölçüde yararlanılmalı, hem de çocukların düşünme kabiliyetleri geliştirilmelidir.
Okulda ve ailede güncel/sıcak olay analizleri, evdeki büyüklerin ve öğretmenlerin rehberliğinde çocuklara yaptırılmalı; bunlar ve seviyeye uygun ve de cezalandırmayla sonuçlanmış, çocuk suçları da dahil olmak üzere, duruşma ve soruşturma konularının, boşanma hadiselerinin, okul disiplin kurullarına gelen olayların, kişileri rencide etmeyecek şekilde sınıf ortamında tartışılması çok etkili ve yararlı olacaktır.
Ayrıca, değerlerin kazandırılmasında 0-6 yaş döneminin daha uygun ve tesirli olduğu unutulmamalıdır. Çocuğun ruh ve beden sağlığı için baba ocağı ana kucağı en uygun olanıdır. Ebeveynler, çocuklarıyla mümkün olduğu kadar fazla zamanda birlikte olmaya özen göstermelidirler. Çocuk için en tesirli eğitimin, anne ve babanın aile içi yaşantılarında yapmacıklıktan uzak ve tabi olmaları, insanî ve dinî değerlere bağlılıklarını, sadece sözleriyle değil hayat tarzlarıyla, lisan-ı halleriyle titiz ve önemseyen bir tavırla sergilemeleri olduğu unutulmamalıdır. Vatan ve insan sevgisi, hürriyet ve bağımsızlık şuuru, namus ve şeref hassasiyeti, güzel ahlak nizamı ve bu doğrultuda öz güven ve cesaret duygusu çocuklarımıza ve gençlerimize mutlaka verilmelidir. Aynı zamanda anne ve babaların ve de anne ve baba olacakların eğitimi de ihmal edilmemelidir.
Çocuğun/öğrencinin düşüncesini, fikrini odak noktasına alan, onun kendini keşfetmesini, kendine güven duygusu geliştirmesini, geleceğine ümitle bakmasını sağlayan, kendine kıymet verildiğini hissettiren, böylece kendine uygun hedefler koymasını, bu doğrultuda özgün projeler üretmesini teşvik eden, cesaretlendiren hitap tarzları kullanılmalı, usuller tatbik edilmelidir.