Tüketici toplum yaratıp, kapitalizmin kurallarını işletebilmek amacıyla cazip yaklaşımlar halka arz ediliyor.

Bunlar uzun vadede makro ekonomi için çeşitli risk faktörleri oluştursa da kısa vadeli piyasa hareketleri için cazip geliyor insanlara.

Ekonomik istikrarın göstergesi olarak sunulan bu sanal konfor, tamamen kapitalizmin tüketim mantığının ürünüdür.

Uzun vadeli borçlandırılarak, insanlara yekünü değerlendirdiğiniz de düşük olmasa da düşükmüş gibi sunulan banka faizleri ile sıfır kilometre araçlara bindirip, para hareketlerini hem kontrol altına alıyorlar, hemde piyasaya girmesi gereken parayı bankalara pompalayıp, tüketim toplumu için rehavet ortamı sağlamış oluyorlar.

Belki alan ve satan memnun diyebilirsiniz.

Tabiî ki kimsenin mal mülk sahibi olmasına karşı gelmek gibi, mülkiyet hakkını devlete ait sayan mantığa da sahip değiliz. Fakat bu da tamamen yanıltıcı ve uzun vadede piyasa ekonomisine zarar verecek bir uygulamadır.

Üretimden gelecek kaynak artışı ve piyasaya giren paranın, yerli piyasada dönüp iş ve istihdam yaratan niteliklerde olması, ülkemiz ekonomisine pozitif etkiler sağlayacaktır.

Ekonomik rahatlamanın reel faydası kazancına yansımadan, paranız dövize karşı reel anlamda değer kazanıp, alım gücünüzü aynı oranda artırmadan, uzun vadeli borçlanma şimdilik bir kazanç gibi görünse de ilerde sıkıntıların çıkmasına neden olabilir.

Bir nevi piyasadaki dolaşacak olan paranın bankalar yolu ile kontrolü ve büyük sermaye gruplarına kazanç sağlayacak sektörsel menfaatler için başvurulan lokal bir metottur bu.

Lakin kalıcı değildir.

Bankaların hiçbir kaybı olmadan ipotekli kazanç sayılacak bu yol, kesinlikle tüketici toplum oluşturma metodudur.

Diyebilirsiniz ki insanlar bu yolla ev ve araba sahibi oluyorlar. Başka türlü bu ve benzer ihtiyaçlarını karşılamaları imkânsız.

Bunda ne var

Hayır.

Karşılayabilirler.

Üretimden kaynaklanan gelir artırıcı bir metotla ve de insanların reel gelirlerinde sağlanacak artışla, çok uzun süre borçlandırılmadan, öde öde bitmeyecek bir borç sarmalına girmeden, sahip olabilirler.

Yeter ki sizler rasyonel icraatlarla üretimi artırıp, değer yaratarak, gelir sağlayacak ve de insanların alım gücünde gözle görülür bir iyileşme oluşturarak bunu sağlarsanız ne ala.

Yıllarca bankalara ev ve araba borcu ödeye, ödeye başka ihtiyaçlarına gem vuracak toplum, bir nevi sermayenin hizmetine çalışmaya mahkûm olacaktır.

Kapitalizmin gelişmekte olan ülkelerde tüketici toplum oluşturma eylemlerine alet olmanın hiçbir mantığı yok.

Evet. Bir ülkenin parasının değeri o ülkenin onuru ile özdeştir.

Üreterek bir değer oluşturmadan, ihracatı artırıp, ithalatı düşürmeden sağlanan paranın değeri, kalıcı olmadığı gibi adeta sanal bir kıymettir.

Ekonomi kıt kaynakların adil dağılımını sağlayacak bir hesap, matematik bilimidir.

Toplumların refahı ürettiği değerin, tükettiği değerin üstünde olmasıyla mümkündür. Borç ekonomisi katma değer yaratmaz. İnsanların lüks tüketime teşviki ve ihtişamından tavizsiz yaşantısı, refahın göstergesi değildir.

Bir ülkede bankaların kar ettiği ve her şartta kazandığı bir ortamın kazananı halk olmaz.  Kapitalist piyasa ekonomisin de bankalar sermayenin para satarak, dolaylı ruhsatlı tefecilik yaparak para kazandığı kurumlardır.

Dünya da yaşanan bu ekonomik sıkıntıların özünde de kapitalizmin sosyal refahı ortadan kaldıran ve insanları ezerek ve yoksulluğa sevk ederek sadece sermayenin sürekli gelir artırmasını sağlayan çarpık yapısıdır.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin bu durumdan etkilenmesi de kaçınılmaz oluyor. Zira üretip sattığımız ürünlerin yüzde sekseni ithalata dayalı ürünler olduğundan ve direkt olarak ülkemizdeki hammaddeyi mamule çeviren bir teknoloji olmadığından kalıcı bir ekonomik iyileşme içine giremiyoruz.

Dünyanın çok büyük bir güvenli gıdaya ulaşma problemi yaşadığı ve bu anlamda büyük krizlerin beklendiği ortamda bizim ekonomik büyümemizin mihenk taşı gıdaya dönük, tarımsal ve hayvansal üretimin teşvik edilmesi ile olacaktır.

Zira bu alanı doğru kullanır isek ithalata dayalı olmayan bir kaynağın üretime, mamule dönüşmesini sağlamış oluruz. Sanayi ve teknoloji alanı genellikle ithalata bağlı bir üretim oluyor.

Çok çalışacağız, üreteceğiz, üreteceğiz ve az tüketip, çok satıp, paramızı değerli kılarak onurlu yaşayacağız. Başka bir çaremiz yok.