Allah adın zikredelim evvela.
Vacip oldu cümle işte her kula.
(Süleyman Çelebi)
Bütün Mükevvenatı yoktan var eden, varlığından bizleri haberdar eden, kendisine inanmamızı dünyaya gelişimizin gayesi kılan, şanı büyük yüce Allah'ı ne kadar bilip tanıyoruz Bir kimse Allah hakkında bildiklerini söyle veya yaz dese kaç cümle söyleriz Kaç satır yazı yazarız Allah hakkında bilmemiz elzem olanlar nelerdir Akait alimlerimiz bize Allah'ı nasıl tanıtmışlar Yanlışa düşen tanımlar var mı Bu sorulara ve daha birçok soruya cevap aramamız gerekiyor.
Evvela Allah lafzının kelime yapısını ve manasını anlayalım. Arap dili uzmanlarına göre Allah lafzı her hangi bir kökten gelmemiş gerçek Mabudun özel adı olarak kullanılmıştır. Bazılarına göre ise 'İlah' kelimesinin önüne lamı tarif getirilmiş 'El İlah' olmuş Arapça dil kurallarına göre söylenmesi kolay olsun diye ortadaki 'Elif' kaldırılmış iki lam birbirine idğam edilerek kalın sesli okunmuş ve bugünkü söylendiği gibi Allah lafzı oluşmuştur. İlah kökünden çıkış manası ise Tapınılan, Yüceliği karşısında hayrete düşülen, Gönülden bağlanılan, Sığınılan gibi manalar içerir. Ancak ilah lafzı hak olan Tanrı için kullanıldığı gibi batıl Tanrılar içinde kullanılmıştır. İlah kelimesinin çoğulu 'Alihe'dir. Halbuki Allah lafzının çoğulu yoktur. Allah lafzının hiçbir dilde tam karşılığı da yoktur. Arapça İlah, Türkçe Tanrı, Farsça Huda, İngilizce God, Almanca Got Allah kelimesi gibi özel isim değildir. Bunlar İlah, Mabut, Rab gibi cins isimlerdir. Başka bir varlığa Allah ismi verilmez, Allahın adaşı yoktur.
Yüce yaratıcının ismi azamı olan Allah lafzının her harfi O'nu ifade eder. Allah lafzından birinci harf olan elifi kaldırsak 'Lillah' olur yine yaratıcıyı ifade eder. Birinci lam'ı kaldırsak 'Lehu' kalır yine O'na işaret eder. İkinci lam'ı da kaldırsak 'Hu' olur zamir olarak Allah'ı gösterir.
İnsanlar Allahın zatını, Hakikat ve mahiyetini bilemezler. O'nu eserleri ve eserlerinin delalet ettiği sıfatları ve isimleri ile tanıyabilirler. Allah'ın eserleri isimlerine, isimleri sıfatlarına, sıfatları da zatına delalet eder. Allah'ın isim ve sıfatlar zatı gibi ezeli ve ebedidir. Zatı ile birlikte vardır. Sıfat ve isimleri zatının ne ayrıdır, ne de gayridir.
İslam bilginleri Allah ismini şöyle tarif etmişler;'Allah varlığı zorunlu olan, bütün övgülere layık bulunan zatın adıdır.' Tarif deki (Varlığı zorunlu olan ) cümlesi Allahın yokluğunun düşünülmeyeceğini, var olmak için başka bir varlığın desteğine muhtaç olmadığını, dolaylı olarak onun kainatın yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu ifade eder.
Allah inancı ilkel dinlerde ve diğer inanç sistemlerinin hepsinde vardır. Yaşanılan en düşük kültürü ve beşeri hayatın en kaba şekline rastlanan Avustralya'nın doğusundaki ilkel kabilelerde yapılan çalışmalar da gösteriyor ki, oralarda da yüce bir varlığa inanıyorlar. Varlığı kendinden olan, göklerde ikamet eden, lütuf kar ve ezeli bir tanrıyı kabul ediyorlar.
Asurlularda, Çin'de, eski Mısır dininde, eski Yunan'da, Hint dininin eski metinlerinde hep bir yaratıcı tanrı fikri mevcuttur. Bozkır Türk topluluğunun asıl dini gök tanrı inancı ve ona ibadettir. Bu inanç sisteminde 'Tengri' yaratıcı ve mutlak kudret sahibi bir varlık olarak görülür. Yüceliğin belirtmek için 'semavi' olarak nitelendirilmiş gök Tanrı diye anıla gelmiştir. İnsanların mukadderatını tayin eden, hayata doğrudan müdahale eden, emreden ve emrine uymayanı cezalandıran; Tanrı hayatın ilkesi olarak kabul edilmiş ölüm de onun iradesine bağlanmıştır. İnsanlar fani O ise ezeli ve ebedidir. Bütün bu vasıflarla beraber Tanrı tekdir. Nitekim Türklerin İslam dinini kısa zamanda ve kitleler halinde benimsemelerinde eski inançları ile İslam'da ki Tanrı birliği ilkesi de etkili olmuştur.
İslam öncesi Arap inancında birçok put olmasına rağmen onların üstünde bir yüce Tanrı inancı taşıdıkları bir gerçektir. İnandıkları yüce yaratıcıya Allah, Aziz, Alim ismini veriyorlardı. Bu, kainatı yarattığına, güneşi ve ayı belli bir nizama bağladığına, yağmuru yağdırdığına iman ediyorlardı. Fakat putları o gerçek yaratıcıya ortak koşuyorlardı. Allah adına yemin ediyorlar, sıkıntılarında ve tehlike anında ona sığınıyorlar ve onu Kabe'nin Rabbi kabul ediyorlardı. Putların gerçek yaratıcı ile aralarında şefaati olacağına ve kendilerini Allah'a yaklaştıracağına kani idiler.
Temelde tek tanrı inancına dayanan Yahudilik ve Hıristiyanlık da önceleri Tevrat ve İncil'e dayanan tek Allah inancı üzerine kaim iken sonraları Yahudiler tahrif ettikleri Tevrat ile ırki bir Allah inancına kaymışlardır. Hıristiyanlar da eski Avrupa inancında var olan teslise inanmışlardır. Araplarda ki tek Tanrı inancı aslında Hz. İbrahim'den gelen Hanif dinine dayanır. Zaten peygamberimizin ve birçok Arap kabilesinin soyu Hz. İsmail ve Hz. İbrahim'e ulaşmaktadır. Kuran-ı Kerimde Hz. İbrahim'in Yahudi ve Hıristiyan olmadığı tek Allah inancı taşıyan Hanif inancı üzerine olduğu vurgulanır. Bütün semavi dinlerin değerlendirmesine göre peygamberler içinde önemli bir yeri olan Hz. İbrahim'in dinine sadık kalan tek din, son peygamber Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği İslamiyet'tir.