Yaşadığımız toplumun en canlı, heyecanlı ve dinamik yapısı olan gençlik, genellikle 15-24 yaş arasını kapsamaktadır. Gençlik o kadar önemlidir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, gençlere hitap ederek Cumhuriyeti ve istikbali onlara emanet etmiştir.  

Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkeyi gençlere emanet ederken İlkokulda, lisede okullarımızın duvarında asılı olarak yıllarca bizlere okutulan Gençliğe Hitabe ’sinde şu anlamlı ve güzel sözleri söylemiştir.

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Atatürk’ün bu sözlerinden de yola çıkarak gençliğin bu topraklar için ne kadar kıymetli olduğu aşikârdır. Gençlik, okul sıralarından başlayarak hayatının her anında, her yaşında idealist, egemen ve bir meslek sahibi olmak için çabalamaktaydı. Ama ne yazık ki son birkaç yıldır çoğu lise öğrencisi benliğini kaybetmiş durumda. Eğitim sürecini tamamlamadan hayata atılmaya çalışan lise gruplarının birçoğunda gözle görülür şekilde değişimler mevcut.

Bu değişimlerin pozitif yönde olmasını o kadar isterdim ki…

Peki, ben bu noktaya nasıl geldim Şahit olduğum şeyler hayrete düşürdü de o yüzden bu noktaya geldim. Çünkü benim için lise yılları ile üniversite yılları arasında geçen 4 yıllık lise serüveni rengârenk, yaşam dolu bir tanımdı. Bu yılların nasıl kirletildiğini gördüm de ondan bu kadar yandı canım…

Biliyorsunuz ki bu hafta 2 Eylül’de başlayan eğitim öğretim faaliyetlerinin ilk ara tatili başladı. Söz konusu tatil başlamadan birkaç gün önce evimin kapısının önünde gördüğüm manzara beni bu yazıyı yazmaya teşvik etti. Marketten gelirken kapının önünde bir hareketlilik fark ettim. Pek hayra alamet gibi durmuyordu bu hareketlilik. Biraz durdum ve etrafımı izledim. Kız- erkek fark etmeksizin lise öğrencileri değişik bir üslup ve tavırla kavgaya tutuşmuş. Kavganın her türlüsüne karşıyım ama sözlü kavga bir yere kadar anlaşılır da ellerindeki kesici aletler ve sopalar beni bile korkuttu. Kılıca benzeyen bir alet ile karşı tarafı korkutmaya çalışan bir gurup genç sadece 2 kişiyi aralarına almış tehditler yağdırıyordu. Kızlar ise erkeklere ait sopaları hırkalarının içine sakladı. Hemen telefona sarılıp polisi aradım. Kimseye zarar gelmeden olay dağıldı ama etrafta onlara bakan benden yaşça büyük ağabey ve ablaların tutumu beni en az o kavga kadar şaşırttı. Küçüklüğümüzde dedemizin yanında sakız dahi çiğneyemezken bu gençlerin onca küfrüne ve saygısızlığına rağmen bir kişi bile ‘Siz ne yapıyorsunuz’ demedi.

Yozlaşıyoruz Galiba…

Günümüz dünyasında güzelim örf ve adetlerimizi bir sonraki kuşağa aktarmayı yavaş yavaş bırakıyoruz. Her şeyi çok çabuk tükettiğimiz gibi güzel kültürümüzü de tüketiyoruz. Umarsızca ellerinde telefon olan gençler, sosyal medya hesaplarında daha çok beğeni ve takipçi almak için yarışır duruma gelmiş. Ders notlarını yarıştırmaktan vazgeçen öğrenciler fiziksel güçlerini yarıştırarak kazanmanın peşinde.

Büyük küçük demeden herkesin ağzında olan küfür hayatımızın her alanına sirayet etti. Anne, baba, kardeş demeden birbirine argo kelimeler sarf eden gençler, birbirlerine karşı bu durumu o kadar normalleştirmiş ki konuştukları argo kelimelerden kendileri bile rahatsız olmuyor. Gücü gücü yetene üstünlük sağlayıp kendini kanıtlamanın peşine düşmüş vaziyette. Liselere alım yapılırken sadece sınav değil, farklı kişilik testleri de yapılmalı ve okullarda üst düzey önlemler alınmalı.              

Öğrenciler sivilleştiği günden bugüne kendini daha çok kaybetti. Kuralın olmadığı bir alanda hepsi kendini üstün görmeye başladı. Gerçekten üzücü bir durum içindeler. Çünkü eminim her birinin ebeveyni okusun ve hayatını kurtarsın diye okula gönderiyor. Yeni eğitim-öğretim dönemi başlarken ilimizde bulunan emniyet güçlerinin lise çıkışlarına daha hassas davranması elzem gibi duruyor.  

Şimdi, dünyanın en eski sorularından birini sorarım size ‘Ne olacak bu gençliğin hali ’