Batılı devletlerin Ukraynalı sığınmacılara gösterdiği müşfik tavrı, iki yüzlülük olarak tartışılması bir yana; sığınmacı kabulüne dair olması gereken bir doğruyu bize göstermiş oldu.
Batılı ülkeler sadece çocuk, kadın ve yaşlıları kabul ediyorlar.
Ailesini sınırda teslim eden erkekler, gerisin geriye dönmek zorunda kalıyorlar.
Maalesef biz böyle yapmadık.
Tüm uyarılara rağmen, sınıra yığılan herkesi kabul ettik.
Hal böyle olunca, hem sığınmacıların geri dönüşleri uzadı hem de askerlik çağındaki yüz binlerce işsiz güçsüz genç insan, bir güvenlik sorunu haline geldi.
Esad af çıkardığı halde kimse geri dönmüyor.
Bunda Esad'a güvensizlikten ziyade, Ailenin tamamının bir arada olması rol oynuyor.
Öyle ya Bursa'da yaşamak varken adam niye gitsin Burseya dağına.
İstanbul'da yaşamak varken, İdlib'i kim tercih eder.
Şahsen, bu konuda defalarca uyarı yazısı ile meseleyi kaleme almış biri olarak bizim ve daha birçok insanın gördüğünü Ankara nasıl görmez değil mi
Ankara görmez efendim.
Zira Ankara'da istişare geleneği kayboldu.
Bu geleneğe en büyük darbeyi, Müsteşarlığı kaldırmakla vurdular.
Hal böyle olunca,
Alttakiler, ne olur ne olmaz diye ses çıkarmıyor.
Üstekilerin de, kibirden yanlarına yaklaşılmıyor.
İstişare olmayınca elbette, hatalar da peş peşe geliyor.
Aslında, sadece göçmen meselesinde değil. Birçok konuda yapılan hataların da kanaatımca asıl sebebi bu.
Ankara mağrur.
Ankara kibirli.
Ankara buyurgan...
Ankara danışmayı zül, istişareyi lüzumsuz görmekte nicedir.
Ve tabi, işler de, düzelmek yerine daha çok karışıyor.
İstişare Peygamber sünnetidir oysa değil mi
Veya en basitinden Atalar sözüdür;
"Danışan dağ aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış."
Allah iyi getire...