Soruyu anlamak için biraz açmak gerekiyor. Kainatın niye, niçin yaratıldığını değil, neden, hangi şeyden yaratıldığı sorusuna cevap arıyorum. Bu soruya insanoğlu var olduğu günden beri cevap aramış fakat herkesin kabul edebileceği veya bilimsel deliller ile ispat edilmiş bir cevap bulamamıştır. İnsanlık tarihinden günümüze kadar en çok müntesibi bulunan Hinduizm'e göre bu sorunun cevabı şöyledir.
'Başlangıçta mutlak varlık olan Brahma vardır' ve şöyle anlatır: 'Evet oğlum başlangıçta ikincisi olmayan tek varlık vardır. Bu tek varlık kendi kendine düşündü ( Çoğalayım, gelişeyim ) dedi. Böylece kendisinden evreni yarattı ve her varlığın içine girerek gizlendi, her şeyin özü oldu. Bazıları başlangıçta hiçbir şeyin olmadığını ve evrenin bu hiçlikten, yokluktan olduğunu söylerler. Fakat böyle bir şey nasıl olur var olmayan şeyden var olan şey nasıl meydana gelir ' Yaratılan bu aleme Hindular maya derler. Maya gerçekte olmayan, hayal olan demektir. Gerçek olan Brahma'dır. Ölümsüz ve gerçek ruhtur. Brahma'dan çıkan maya (evren) ateşten çıkan sıcaklığa benzer, sıcaklık ateş değildir ama ateşten çıkar ve ateşin olmadığı yerde sıcaklık ta olmaz. Bu husus Hinduizm'in geleneksel kitabı olan Upanişatlar da şiirsel olarak şöyle dile getirilir.
Gördüğümüz her şey tanrı ile doludur.
Görmediğimiz şeylerde tanrı ile doludur.
Var olan her şey tanrının tecellisidir.
Her şey ondandır, ancak o, daima aynıdır.
Anlaşıldığı gibi Hinduizm'in Kainat tasavvuru yoktan yaratma olmadığı gibi ezelden var olan, kadim olan, varlıktan da türemiş değildir. Kainatın meydana gelişi Tanrıdan yani mutlak varlık Brahma'dan sudur ile olmuştur. Bu Sudur sonucu tek-tek meydana gelen nesneler birer hayali görüntüden ibarettir. 'Bu kainat tasavvuruna Panteizm (Tüm tanrıcılık) denir. İslam da ki Tasavvuf anlayışına en çok tesir eden fikir akımı bu inanış olmuş İslam akaidine zıt olan vahdeti vücut fikri günümüze kadar böylece gelebilmiştir.' (B. Çöl)
Yunan düşüncesine göre 'Yoktan yaratma ' mümkün değildir. Yunanlılara göre böyle düşünmek saçmadır. Zira yoktan hiçbir şey çıkmaz, ancak yine yok çıkar. Bu düşünce semavi dinlerin getirdiği yoktan yaratma inanışını kabul etmez. Yunan felsefe geleneğinin atası kabul edilen Tales'e göre ilk ve ana madde ( su) dur. Ona göre su meydana gelmemiş ve yok olmayacaktır. Her şey ondan meydana gelmiştir ve yine ona dönecektir. İlk madde (su) kadimdir.
Yine Yunan düşünürü Platon'a göre kadim olan ilk madde vardır ve tanrı belli belirsiz bu maddeye bakarak, tesir ederek nesneler dünyasını yaratır. Platon'un bu yaratma fikride yoktan yaratma değil tesir etmedir.
Aristo'ya göre ilk maddenin adı Hyle'dir. Yunan felsefecilerinin etkisinde kalan İslam düşünürlerine göre bu ilk maddenin ismi Heyula olmuştur ve Aristo'ya göre yaratma tesir etme iledir.
Daha sonraki Plotinos ise, 'Mutlak olan bir varlık vardır. O birdir ve tanrıdır her şey ondan sudur etmiştir Yukardan aşağı varlıklar sıra düzeni meydana getirerek nesneler dünyasına kadar inmiştir' der.
İslam felsefecisi olarak ismi geçen bilinen şahıslar bu Yunan düşünürlerin tesirinde kalarak kadim varlığa, yani Heyula-ya inanmışlardır. Bu fikre tek karşı çıkan İslam düşünürü Eklindidir. O, yoktan yaratma fikrini savunmaya devam etmiştir. Türklerin kainat anlayışında da yoktan yaratma yoktur. Fakat tek Tanrı inancı vardır. Günümüz semavi dinlerinin yaratılış anlayışına yakın bir inanışları vardır.
'Dünya bir deniz idi ne gök vardı ne bir yer…
Uçsuz, bucaksız, sonsuz sular içindeydi her yer
Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak
Uçuyor arıyordu katı bir yer, bir bucak
Göklerden gelen bir ses Ülgene buyruk verdi.
Tut önündeki şeyi hemen yakala dedi
Denizden çıkan bir taş fırladı çıktı yüze
Hemence taşı tuttu bindi taşın üstüne'
Tarihi inanışlar yukarda anlatıldığı gibi günümüze gelinceye kadar Âlemin kaynağı ve oluşu konusunda iki tane inanç modeli oluşmuştur.
1-)Yaratılış modeli
2-)Evrim modeli
1.Modelin izahı şöyle yapılıyor. Şuurlu bir varlık tarafından yaratılan, sürekli genişleyen, mekan yönünden bizce sonu görülmeyen zaman yönünden sınırlı (Hadis) bir kainat tasavvuru.
2.Madde ise yaratılışa dayanmayan mekan ve zaman yönünden sınırsız(kadim) sürekli genişleyen bir kainat modelini savunan 'evrim'(tekamül) teorisi.
İnsanoğlu hiçbir şeyi anlamsız ve izahsız bırakmak istemez. Sınırsız araştırma, öğrenme, anlama merakı vardır. Bunun neticesi olan birikime ilim denir. Ancak ilme ulaşma yolları beş duyu ve o beş duyunun çeşitli cihazlarla donatılması ile görüntüye ulaşma neticesinde elde edilir. Halbuki kuran-ı kerimde Cenabı Allah insanoğlunun önüne sınır koymuştur. Ne kadar çabalasa son noktaya ulaşması pek mümkün görünmüyor. 'Ben göklerin, yerin ve kendilerinin yaratılmasında onları şahit kılmadım.(Kehif51)' 'Onlar yaratılmalarına tanık mı oldular.(Zuhruf19)'
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi kainatın yaratılış ve oluş anı, insanın olmadığı bir dönemdir. Kesin olarak bilinen bir şey varsa oda kainatın üzerinde canlıyı taşıyıp barındıracak durum hasıl olduktan sonra insan yaratılmıştır. Yaratılışın aydınlatılması hususunda ele aldığım bu kısa yazı Allah kainat ve insan arasındaki ilişkiyi ortaya koymak içindir. İnsan hafsalası'nın kavrayamadığı kadar uçsuz, bucaksız bir mükevvenatın tesadüf ve tekamülün eseri olmayıp gerçek ve kamil bir şuurun yaratması neticesinde olduğunu kavramak ve kabullenmek imanımızın gereğidir.
Bu araştırmalarla beyin jimnastiği yaptığımızda şu cümleyi kullanmaktan kendimi alamıyorum. 'Ne kadar çok, az şey biliyoruz.
Not: Yukarıdaki yazı Prof. Dr. Hüseyin AYDIN'IN yaratılış ve gayelilik eserinden istifade
Edilerek yazılmıştır.