Hepsi, birbirlerine benzerdi analarımız...

Sanki hepsi aynı elbiseyi giyer, aynı kuşağı kuşanır, aynı örtüyü örterlerdi.

Hepsinin de; yüzleri nurlu, ağızları dualı, gözleri sımsıcaktı…

Hangisinin elini öpseniz, kendi ananızın kokusunu alır, elini öpmüş gibi olurdunuz.

Hepsi de tarifsiz bir huzur, gizemli bir güven ve asude bir sükûnet verirlerdi insana…

Ve her köşede rast gelebildiğimiz Ana’lar ile ne de güzeldik biz…

Sonra Feminizm çıktı.

Peşinden "Kadın" çıktı.

Kadın hakları çıktı.

“Kendi ayakları üstünde durmak” icat oldu.

Peşinden “Güçlü Kadın” sökün etti.

Ve her sokak başında pıtrak gibi çoğalan, Kadın örgütleri, Pembe Evler, Mor çatılar… ve nihayet KADEM’ler çıktı...

Menşeileri karanlık, ilişkileri karmaşık, gözleri de sözleri de Bize benzemeyen ama arkalarında devasa destekleri olan bu Karanlık yapılar; Gül bahçesine giren Filler gibi girdiler Aile hayatımıza…

Tarumar ettiler, bin yıllık törelerimizi.

Ezdiler, kopardılar, soldurdular… dalında kıymetli olan ne varsa…

En sonunda;

Kadını da bitirdiler. Erkeği de…

O elleri öpülesi ANA'lar da;

Bir daha hiç dönmemecesine, bilinmez diyarlara gittiler…