Yine bir akıl tutulmasına kapıldık gidiyoruz.
Muhalefet, tüm zinde güçlerini sahaya sürüp İmamoğlu’nu aklamaya çalışıyor.
Tabi iktidar kanadında yine tıs yok.
Kamuoyu da ikiye bölündü.
Hırsızdı, değildi diye gün geçirip, ortamı geriyor ve geriliyoruz.
Asıl tehdit ve tehlikeyi bir kez daha yine ıskalıyor, ehem mühim meselesinde bir kez daha sınıfta kalıyoruz.
Zira;
Tehlikenin biri; İBB’nin, PKK’ya verdiği bilgi, kaynak, eleman ve imkan desteği.
Daha büyüğü ise İstanbul’un MOBESE sisteminin, Amerika'ya (İsrail'e) 5 milyon dolara satılması.
Adam hem de bunu, imza töreni düzenleyip göstere göstere yaptı.
Yani şu demek;
İsrail; İstanbul’u kendi yatak odasından daha iyi biliyor ve canlı canlı seyrediyor.
İsterse; dilediği aracı takip edip, dilediği yerde imha edebilir.
İran'da bundan daha sınırlı istihbarat imkânlarıyla, daha ilk gün, İran Genelkurmayını imha ettiler…
Bizi bekleyen tehlike, Tahran'a kıyasla bin katı.
Çünkü biz canlı görüntüleri vermişiz, hem de kendi ellerimizle.
Bu durum 18 milyon İstanbullunun şahsi bilgilerinin satılmasından daha büyük bir tehdit.
Çalınanı telafi etmek zor da olsa mümkün. Asıl bunları nasıl telafi edeceğiz?
Bu konularda konuşan var mı? Yok.
Tedbir alan var mı? Yok.
Rahatsız olan var mı? Yine yok.
İsrail’e gönüllü asker olmaya teşne, milyonlarca insanla birlikte yaşıyor olmamız ise ayrı bir tehlikeli yara.
Bu tehdit ve tehlikelerin ne zaman farkında olup, tedbir alıp, bertaraf edeceğiz?
İsrail, tereyağından kıl çeker gibi, istediği hedefi istediği zaman yok etmeye başlayınca mı?
Yani; yeni bir, "Bade harabül Basra" anaforu.
Allah bize acısın da büyüklerimize feraset versin...