Yakın zamanda okuduğum David Hirst’in Lübnan adlı kitabı, beni çok etkiledi ve bana yalnızca geçmişte değil, bugün ve gelecekte nasıl daha da kötü acıların yaşanacağı endişesini hissettirdi. Sayfalar arasında sadece haritalar değil, kanla çizilmiş kaderler vardı. Bu kitap, Ortadoğu’nun nasıl masa başlarında parçalandığını, halkların din, mezhep ve çıkar oyunlarıyla nasıl kurban edildiğini açıkça ortaya koyuyor.

Hirst Lübnan’da elli yıl yaşamış ve yaşanılan acılara canlı şahit olmuş. Kitabın satırları arasında gezinirken, özellikle İsrail’in bölgedeki rolü beni derinden sarstı. Batı dünyasının Yahudilere yaptığı onların iddia ettiği zulmün bedeli, neden masum Filistin halkına ödetildi? Neden Batı’nın tarihsel günahı, başka bir halkın vatanında işgal, sürgün ve katliamla "telafi" edilmeye çalışıldı?

Bu soruların cevabı, Filistinli akademisyen Said’in Şarkiyatçılık eserinde saklı. O, Batı’nın Doğu’ya tepeden bakan kibirli zihniyetini ifşa eder. Bu konuda daha objektif olan Yahudi yazar Ilan Pappé ise Filistin’in Etnik Temizliği kitabında, İsrail’in kuruluşunun bir ulusun topyekûn tasfiyesi (soykırım) ile mümkün olduğunu belgelere dayanarak ortaya koyar. Bu iki isim, yalnız akademisyen değil, tarihe karşı vicdanını öne koyan hakikat savunucularıdır.

Bugün “insan hakları” ve “demokrasi” söylemlerini dilinden düşürmeyen Batı, Gazze’de çocuklar katledilirken ya susuyor ya da destek veriyor. Bu bir çifte standart değil; bu, insanlığın vicdan iflasıdır. Filistin’de yaşananlar bir savaş değil, bir etnik mühendisliktir. Binlerce masum, evlerinden edildi; köyler yok edildi, çocuklar aidiyetsiz büyüdü. Ve bütün bunlar “medeniyetin beşiği” denen Batı'nın gözleri önünde oldu. Bugün de  Gazze için kör, sağır ve dilsizler.

İki yıla yakın İsrail’in Gazze’de yaptıkları ne Almanların Yahudilere yaptıklarına benziyor ne de Amerikalıların Afrika’dan getirdikleri kölelere yaptıkları zulümlere benziyor. Daha yapacakları da meçhul, tamamen işgal edip içerideki iki milyona yakın insanı zorunlu göçe zorlayacaklarmış. Vahşetin bu kadarına vicdan dayanmıyor. İnsan sormadan edemiyor: “Ulan alçaklar! Bu garibanlar ne yaptı size?”

İsrail’in bu azgınlığı ve kendisine verilen koşulsuz destek, başına bela olacak, yarının büyük yıkımlarına davetiye çıkaracak inşallah. Belki de Batı bunu bilinçli yapıyor. Batı, kendi tarihindeki Yahudi soykırımının utancını, Filistin halkını kurban ederek örtmeye çalışıyor. Adeta “Biz bu millete boşuna zulmetmemişiz” dedirtmek istercesine, siyonist politikaların önünü açıyor. Bugün İsrail’in aldığı destekler, bölgede intikam döngüsünü besliyor. Öyle tahmin ediyorum ki gün gelecek batı dünyası İsrail’e desteği bırakacak ve ne halin varsa gör diyecek. İşte o zaman kaçacak delik arayacak İsrail.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu hadisi, bu trajik döngünün ilahi uyarısı gibidir:  “Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O savaşta Müslümanlar onlara galip gelirler. Öyle ki Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanır da taş ve ağaç, ‘Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ der.” (Müslim, Fiten, 79)

Bu hadisin hakikati, tarih boyunca yaşanan döngülerle bir kez daha karşımıza çıkıyor. Zulümle abad olunmayacağı gibi. Zulüm eden, karşılığını sadece dünyada değil, tarihin ve ilahi adaletin terazisinde de bulur.