Her yıl milyonlarca öğrenciyi ve aileyi derinden etkileyen Liselere Geçiş Sınavı (LGS), 15 Haziran’da yapıldı. Yine tanıdık bir tablo: uzun paragraflar, karmaşık problemler, zaman baskısı… Çocukların bilgisinden çok stresle başa çıkma becerilerini ölçen bir sınav adeta.

AK Parti, 2001 yılındaki kuruluş programında eğitime dair büyük vaatlerde bulunmuştu. Ne demişlerdi?

“Eşitlik ve Fırsat Eşitliği sağlanacak.”

“Bireysel Gelişim desteklenecek.”

Programda açıkça yazıyordu: Eğitim, bireyin potansiyelini ortaya çıkaracak, her türlü ayrımcılık ve ötekileştirme sistemin dışına itilecekti. Bugün, 2025 yılında bu vaatlerin neresindeyiz? Gerçekle yüzleşelim: Çok uzağındayız.

LGS, artık bir fırsat eşitliği aracı değil; tam tersine, çocuklarımızı küçük yaşta ağır bir rekabetin içine sürükleyen bir yarış haline geldi. Üstelik bu yarış, ekonomik gücü olanla olmayanı daha baştan ayırıyor. Dershaneler, özel dersler, deneme sınavları… Bunlar olmadan bu sistemde yol almak neredeyse imkansız. Peki bu mu eşitlik? Bu mu bireysel gelişim?

Benim torunumda önümüzdeki yıl sınava girecek. Bir yıldır adeta maratona girecek gibi hazırlanıyor. Oysa çocuklar daha oyun çağında. Ama bu sistem onları birer yarış atına dönüştürüyor.

Mevcut iktidar, yıllardır “yerli ve milli eğitim sistemi” söylemini tekrarlıyor. Ancak ne yazık ki eğitimde hâlâ dışa bağımlı modelleri kopyalıyor ve toplumun ihtiyaçlarına uygun, özgün bir sistem üretemiyor. Üstelik yıllardır yapılan sınavların tümü fırsat eşitliğini daha da bozuyor. Övünenler çok ama eğitimde geldiğimiz nokta da dövünenler daha çok.

Türkiye’de neden çocuklara biraz nefes alma fırsatı verilmiyor? Neden bu sınav dayatması bitmiyor? Mevcut iktidar on yıllardır bu konuda neden bir çözüm bulamadı?

Alternatifler var aslında:

Okul başarıları, projeler ve ilgi alanları da yerleştirme kriterlerine dahil edilebilir.

Dezavantajlı bölgelerde eğitim kalitesi yükseltilerek eşit bir yarış ortamı sağlanabilir.

Çocuklar bir kalıba sokulmamalı; her biri kendi yolunu açacak fırsatlara sahip olmalı.

Ayrıca bu ülkenin ayağına pranga olan 4+4+4 sistemi mutlaka yeniden düzenlenmeli. Bu sistem, çocuklarımızı iş gücüne ve hayata hazırlayan bir yapıdan çok uzak. Mesleki eğitimi güçlendiren, farklı yetenekleri olan çocuklara iş hayatına hızlıca geçiş imkanı sunan daha esnek bir yapı kurulmalı.

Ama görüyoruz ki mevcut iktidar, hâlâ herkesi masa başı memur yetiştirme hayalinden vazgeçemiyor. Bu anlayışla ne ülke gelişir ne de çocuklarımız mutlu olur.

Eğer gerçekten sosyal devlet olacağız diyorsak, vatandaşlarımıza eşit imkanlar sunmak zorundayız. Eğitim; vatandaşlık bilinci kazandıran, vatanını seven, üretken, kültürlü bireyler yetiştiren bir sistem olmalı.

Yarış atı değil, insan yetiştirmeliyiz.