Okullar kapanıyor, çocuklar dört gözle bekledikleri tatiline kavuşuyor. Onlar için büyük bir sevinç… Peki ya ebeveynler? Eminim pek çoğu bu sürecin getireceği belirsizlikten endişeli.

Küçük çocuklarla baş etmek görece daha kolay. Oyalayacak bir şeyler her zaman bulunur: bakıcı, büyükanne, oyuncaklar, park gezileri…

Ama gençler öyle mi? Onlar artık başka bir dünyada yaşıyor: dijital dünya.

Birçoğu günün büyük kısmını telefon ekranına gömülerek geçiriyor. Sosyal medya, YouTube, dijital oyunlar… Sanal âlemdeki “mükemmel hayatlar” ise gerçeklik algılarını altüst ediyor. Herkesin lüks içinde yaşadığını sanıyorlar. Kendi hayatlarını değersiz görmeye başlıyorlar. Sonuç? Mutsuzluk, öfke, yabancılaşma.

Oysa ekranın ardındaki o pırıltılı dünya gerçek değil. Kimse her şey yolundayken durup sürekli paylaşım yapmaz. Paylaşılanlar genellikle bir illüzyon. Bu farkındalığı gençlere kazandırmak çok ama çok önemli. Gençler, araştırmadan, incelemeden bu sosyal medyadaki görüntülere inanıyor. Belki de inanmak istiyor. Dış dünyaya kendilerini kapatıp sanal âlemde hayallerle yaşıyorlar.

Burada en büyük sorumluluk biz ebeveynlere düşüyor. Tatili, gençlerimizin gelişimi için bir fırsata çevirebiliriz. Onların ilgi alanlarını, yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı olmalıyız. Kurslar, atölyeler, spor kulüpleri, gönüllülük faaliyetleri… Belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının sunduğu pek çok ücretsiz imkân var. Biraz araştırmak yeterli.

Ama belki de en etkili çözüm, birlikte vakit geçirmek. Aynı masada sohbet etmek, birlikte yürüyüşe çıkmak, onların sevdiği bir etkinliğe eşlik etmek… Bu tür küçük adımlar bile bir gencin kendini değerli hissetmesini sağlar. Yaşlarına ve becerilerine göre sorumluluk vermek de onları iyi hissettirecektir. Onlara harcadığınız para, alacağınız en kıymetli şeyden değerli değildir. Gençlere yaptığınız yatırım, en kıymetli yatırımdır. Dönüşümü de bize ve ülkemize en faydalı yatırım olacaktır.

Gençlik dönemi, bir bireyin karakterinin şekillendiği en hassas dönemdir. Eğer bu dönemde çocuklarımızı sadece ekranlara teslim edersek, geri dönüşü zor sonuçlarla karşılaşabiliriz. Onlara kontrolsüz özgürlük değil, ilgiyle yoğrulmuş bir serbestlik sunmalıyız.

Unutmayalım, geleceği emanet edeceğimiz gençler bugünün çocuklarıdır. Ve bizler, onları nasıl yönlendirirsek yarının dünyasını da o şekilde şekillendirmiş oluruz.