Avukatlık dönemimde; en zorlandığım, Miras davaları oldu hep.
Çünkü, tarafları aynı ailenin fertleri olduğundan, kavganın aile içinde olduğu ve hangi yana vursanız, bir akrabayı düşüren davalardır miras davaları...
Ve maalesef zaman zaman da aile facialarına, cinayetlere varan bir yara bu.
En son, dün Bursa'da meydana geldi.
Miras için tartıştığı annesini, iki ağabeyini ve yengesini öldürmüş adam.
Arama motorlarına yazın, karşınıza birbirinden feci, yüzlerce cinayet haberi çıkıyor.
Ama hale bakın ki, aileleri darmadağın eden bu yarayı, kimse dile getirmez.
Diyanet gündemine almaz.
Adalet Bakanlığı ilgilenmez.
Üniversitelerin zaten nesine gerek.
İnsanlar öldüğüyle, aileler paramparça olduğu ile kalır ama barınakta dövülen sokak köpekleri kadar bile ilgi çekmez.
Bu cinayetlere dolaylı sebep olan Devlet ise, maalesef tüm kurumlarıyla üç maymunu oynar.
Yani; Görmez, duymaz ve bilmez...
Halbuki en mühim meseledir Miras.
Malın, kazancın ve zenginliğin doğru yönetilirse hayır getireceği, yanlış yönetildiğinde de bizde olduğu gibi felaket ve facialara yol açtığı ve "kazanmaz olasın" dedirten bir meseledir bu.
Sahibine mutluluk vermesi gereken Bir zenginlik düşününüz ki insanı; Anne katili, kardeş katili yapsın.
Bir zenginlik düşünün ki kazanmak için bir ömür harcayan kişinin mirasçıları birbirlerine düşsünler de ruhuna lanet okunsun...
Ama maalesef durum bu.
Bin yıllık hukuk sistemini çöpe attığımız için, mirasımızı bir İsviçreli gibi taksim ediyoruz.
Zira Medeni Kanunumuz, bizim İsviçreli olduğumuzu zannediyor.
Ne garip tecelli ki: Allah Resulü Miras (Feraiz) ilminin, yeryüzünden en erken kalkacak ilim olduğunu haber vermiş.
Bizim unutmamızın üzerinden ise yüz yıl geçti bile.
Ve o günden beri huzuru mumla arıyoruz...