Hele şükür!

Ayçiçek yağı yüklü gemilerimize çıkış izni verdi Moskof.

Bir rahatladık ki! Sormayın.

Dünün tarım ülkesi olan bizim, yıllık gıda ve tarım ürünleri ithalatımız 20 milyar dolara yaklaşmış. 

Öyle ya paramız var ki alıyoruz!..

Ordu'nun, Aydın'ın, Sivas'ın, Antalya'nın... Çiftçisine koklatmadığımızın on katını, Yunanistan'dan Kanada'ya, Rusya'dan Amerika'ya, Pakistan'dan Sırbistan'a kadar Dünyanın Dört bir yanındaki çiftçilere dağıtmışız.

Et alıyoruz, yağ alıyoruz, pirinç alıyoruz, arpa-buğday alıyoruz, mercimek fasulye nohut alıyoruz...

Hadi onu da sayalım, saman dahi alıyoruz.

Ne oldu bize

Afet mi oldu,

Felakete mi uğradık,

Savaştan mı çıktık.

Ne oldu da İstanbul boğazını tüm Dünyaya bedelsiz açtığımız gibi; 80 Milyonun boğazını da Dünyaya muhtaç ettik.

Niçin ve nasıl oldu da, düşmanın bile edemediğini ettik kendimize.

On yıllardır süren, gaflet ve ihanet dolu tarım ve hayvancılık politikalarıyla;

- Kendi toprağımıza işgalci gibi davrandık.  

- Kendi yurdumuzda kendimizi esir ettik.

- Fındıklığı söküp, bina diktik,

- Zeytinliklere oteller inşa ettik. 

- Portakal bahçelerine tatil köyü, kavun tarlalarına kooperatif evleri yaptık.

- Dünyanın en verimli topraklarında, Dünyanın en büyük ithal oto plazalarını açtık.

- Düşmanın, can vermeden ayak basamadığı toprağımızı, Gavurun markalarına rehin verdik.

- Bin yılık dostumuz kara sığırın neslini kuruttuk.

- Dedelerimizin Melaike saydığı koyun sürülerini yok ettik. 

- Koskoca memleketi, çöl tilkisi İsrail’in piç tohumlarına mahkûm ettik.

- Adam diksen yetişecek mümbit topraklarımızı, beton tarlalarına çevirdik.

Düşman etmedi bize, kendimize ettiğimizi dostlar, düşman.

Ve

Asıl can yakıcı soru şu;

Sahi, biz kendi kendimize bu kadar kötülüğü niye ettik