Kaybederek kazandım olgunluğumu

Ebelendim, sobelendim, utuldu bilyelerim

Uçuyordum unuttum et kemik konduğumu

Diktim hayatı ama ipsizmiş iğnelerim

Birgün bezden bebeklerim söküldü

Birgün saçımdan örgülerim çözüldü

Aynalardan bakan biri vardı hep bana

Mavi boncuklarım bileğimden sebepsizce döküldü

Boncuk boncuk değil miydi, tesbih dizdim boynuma

Yaralı civciv buldum sakladım hep koynuma

Kolum kırıldı sonra yuva oldu orası

Gözleri kızıl kahve bakış bahtım karası

Isınsın diye koydum ocağın küzineye

Annem yakmış sobayı öldüm öldüm dirildim

Sonra baktım içinde ne in var ne de bir cin

Minderin altında ezilmiş ah civcivim

Anladım ölüm denen bir şey varmış bildiğin

İnat ettim hüznüme,  gözyaşıma sarıldım

Yumrukladım duvarı, düşen taşa darıldım

Mezar kazdım kalbime gömdüm onu toprağa

Kaç mevsimler devrildi takvimdeki yağrağa

Kim var diye bağırdım dağ eteklerinde

Sesimi bana veren bir ses vardı ötede

İçimden başka sesler işitirdim arada

Boğulmanın afillisi yalnızlıkla karada

Kaybederek kazandım olgunluğumu

Kırıldım, belki kırdım, belki de hiç birisi

Ölümü çözmeyene fayda vermez dirisi

Çok düştüm taş toprak yaralandı dizlerim

Onlar kapandı da kapanmaz kalbimdeki izlerim

Ağlıyorum aklıma geldikçe  sarı kedi

Bir köpek vardı Pito,  onu da kurtlar yedi

Gamsız dediler bana oysa çok dertlenmiştim

Gülüşlerin ardında sakladım durdum beni

Bir fotoğraf karesi gözlerimde ıslandı

Sanki iki dağ birden yüreğime yaslandı

Kimi tuttuysa elim kayboldu teker teker

Ekmeği çiğnedim hep, sakızları hep yuttum

Boğazıma kaçmasaydı büyüklük denen şeker

Sevmeyi biliyordum ben, bakma şimdi unuttum...

Leylifer