Oflunun biri, aylarca esîr-i firâş (yatağa mahkûm) bir surette yattıktan sonra, başına toplanmış olan evlâtlarına demiş ki:

–Uşaklar, ben gözumi yumdukten sonra mal kavgası yapıp âleme rezîl olmanuzdan korkayrum. Gözumün açukluğunda mallarumi size taksim edeceğum.

Evlâtları itiraz etmişlerse de; Oflu:

– Hayır, ben kendi halımi sizden eyi biliyrum. Benim vaktum çok kalmadı. İşume karişmayin. Sozlerumi eyi dinleyin.

Ha bu ev en beyük oğluma kalsun. Ona yakışur. Burdan fıkaraya verilecek bir dilim ekmek, su beni gelır âhırette bulur. Işıkcığumız bu evde sönmesun.

Hau mezereye yakın olan tarla ortancanun olsun. Orada bi küçük kom (kulübe) vardur. Oni tâmir eder, beyütur, içinde oturur.

Küçük oğlan da Of çarşisindaki tükkâni alsun.

Ulan eşek sipalari, hiç birinuz benım yolumdan gitmedunuz. Hocalık etmedunuz. Kitaplarum size yaramaz. Onları da medreseye hibe etdum.

Haa... Hau cenâze yıkamada kullanduğumuz beyük bakur kazan var ya, oni da çarşidaki kiliseye verun!” demiş.

Çocuklar, taksimatı kabul ettilerse de kazanın kiliseye verilmesini akılları almamış ve

–E buba!(ey baba) ha bu taksimatun herşeyini anladuk da hau kazani kiliseye vermene bi mânâ veremeduk, Bu nereden icap etdi diye sorunca,

Oflu:

–Ula eşekler, dedum ya, benim vaktum azaldi. Âhırete gideyirum. Ne olur ne olmaz, o da bir dindur.

  • Ahir ömründe celladına aşık olanların kulakları çınlasın.