"...Vali tellal bağırttı:
“Ey ahali! Bundan sonra hiç kimse Arap alfabesiyle okuyup-yazmayacak!
Arap alfabesi yasaklanmıştır. Kimin evinde eski Türkçeyle yazılı kitap varsa getirip vilayete teslim etsin! Evlerinde, dükkânlarında eski Türkçe eser bulunduranlar şiddetle cezalandırılacaktır!
Duyduk duymadık demeyin haaa!”
Halk korku içindeydi.
Bazı kimseler, evlerindeki eski Türkçe kitapları, bahçelerinin bir tarafına gömdüler.
Bazı kimseler, o kitapların değerine bakmadan götürüp sulara attılar. Bazı kimseler de getirip vilayetteki yetkililere teslim ettiler.
Gözlerimle gördüğüm dehşetli bir hadiseyi hiç unutamıyorum!
Hacı Kadı Camiinin kitaplığında, binlerce kitap vardı.
O kitaplar arasında el yazması çok kıymetli eserler, salnameler, cönkler, divanlar, padişah fermanları, ilim ve fen kitapları da bulunuyordu.
Bir gün o eserlerin hepsini, belediyenin gübür (çöp) arabalarına yığarak şehrin dışına çıkardılar ve cayır cayır yaktılar.
Dersaadetten gelen padişah fermanları, gümüş çerçeveliydi.
Kitap yangınına o gümüş çerçeveli fermanlar da atıldı.
Halk üzerinde öyle büyük bir korku vardı ki, oradaki vazifeliler dahi, cesaret edip de o gümüş çerçeveleri olsun alamadılar.
Artık, Kur’an okumak da okutturmak da suç sayılıyordu..."
(Yavuz Bülent BAKİLER'in Kastamonu derlemelerinden İktibas)