Üstat Necip Fazıl'ın "bir şey koptu benden bir şey, her şeyi tutan bir şey" tespitinin yakıcı sorumluluğu ile "durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" diye haykırdığı ve olmaması için çile çekip bedel ödediği günlere döndük sanki.
Cemiyet olarak öyle bir savruluşumuz var ki, tutabilene aşk olsun. Son yıllarda muhatap olduklarımız, düşünen insanın beynini zonklatıyor. Afetler, belalar, sıkıntılar, cinayetler, kazalar, kavgalar, intiharlar, tecavüzler, ihanetler, zulümler...
Defi ref olması için dua ettiğimiz her şey, tam tersine sağanak sağanak başımıza yağıyor. Evlerimiz yuva yerine cinnet getiren aile fertlerinin arenasına döndü. Sokaklarımızdan mazlumun feryadı, mağdurun figanı eksik olmuyor.
Gündüzümüz şiddet, gecemiz dehşet olmaya başladı. Çarşıda, pazarda, hastanede, okulda, mahkemede, mecliste, mescitte hasılı her yerinde kavga olan bir cemiyete dönüşüyoruz.
Övündüklerimizden hızla uzaklaşıyor, değerlerimizi terk ediyoruz.
Misafir odaları kalmadı artık evlerde. Tıpkı misafire kapalı yüreklerimiz gibi.
Masaya bir tabak daha koy nidasını en son ne zaman duyduk mesela.
Yere düşene vurulmazdı biz küçükken. Şimdi düşen linç ediliyor onlarca kişi tarafından.
Allah'ın emaneti bilmemiz gereken kadınlarımızı hedef tahtasına çevirdik. Delikanlılarımız olurdu mahallelerde; Kadınları anneleri, kızları kardeşleri bilen. Ya şimdi Zarar en yakınımızdan geliyor, saldırı en güvendiklerimizden.
Korku filmi gibi cinayetler, hiç kapanmayan TV ler haber bültenlerinden eksik olmuyor.
Kavgalı komşular, küs arkadaşlar, kırgın gönüller, öfkeli öğretmenler, saygısız öğrenciler, sorumsuz veliler, adaletsiz hâkimler, merhametsiz hekimler, aymaz idareciler, meselesiz gerçekler, desteksiz heykeller...
Oysa düne göre hem daha zenginiz hem de daha müreffeh. Köylerimiz mamur, şehirlerimiz ışıl ışıl.
Akan sularımız, kesilmeyen elektriklerimiz, saray yavrusu evlerimiz, Avrupa arabalarımız, uzayıp giden duble yollarımız, süper otobüslerimiz, sayısız uçağımız, uçak hızında trenlerimiz var. Bu kadar var içinde ne oluyor bize Yoksa Üstadın "bu milleti madde planında ihya edip, ruh planında imha edecekler" ihtarı mı tahakkuk ediyor.
Tehlike büyüyor dostlar. Ateş şehirlere, hatta köylere bile sıçradı... Böyle giderse fert fert bacalarımızı sarması da yakındır.
Bu milletin gündemi, boyundan büyük laflar eden hadsizlerin ufkundan daha öteleri kuşatmalı. Bunca derdimiz, bu kadar kederimiz varken; adeta efsunlu gibi yok kim ne kazanmış, kim nerden nereye gelmiş, kim kimi kollamış, kim kime vefa borcunu ifa ediyormuş, kim alavere, kim dalavere ediyormuş gibi boş ve kalp karartan malayani ile meşgul oluyoruz.
İnsanlar ve toplumlar hedef ve gayeleri kadar büyüktürler. Günü yaşayan ve günü tüketen mankurtlara döndük. Ne bir ulvi derdimiz kaldı ne de mukaddes gayemiz.
Tarihin en kadimlerinden olan Milletimize giydirilen deli gömleğinden kurtulmak, üzerimizde kurulan tezgahları bozmaya mecburuz.
Aksi halde şafakta doğup, kuşluk vakti ölenler gibi; dünyada iz bırakmadan gidecek ve korkarım, torunlarımıza övünecekleri bir şey bırakamadan kapanacak devirlerimiz.
Selam ve dua ile...