Uğruna canlarını feda edebilecek; Baba, kardeş, oğul ve koca ile ihata edilmiş dört burçlu kaleyi, “Zindan” gösterdiler kadına…
Kadın da kaleyi zindan bilince;
Önce Kocanın burcundan başladı yıkmaya.
Sureti haktan görünen müptezellerin yapay aferin ve sahte alkışlarıyla, coşup tarumar etti tüm surları.
Zindandan hürriyete! uçacağını zanneden kadın, çok geç fark etti; aslında nereden nereye düştüğünü…
Şimdi kaleye nispetle, tek duvarlı bir viranede yer bulabildi ancak.
Yaşlandığında sevmek beklediği nazarların nefretiyle, o tek duvarın da yıkıldığını gördüğünde, dank edecekti kafası…
Zira o tek duvar, dişiliği hatırına örülmüş idi.
Kalesinde muhkem iken, Dünyaya meydan okuyabilen kadın; şimdi korkar oldu, kendi nefesinden bile...
Sarp bir kalenin emniyetine malikti oysa…
Taş yerinde ağırdı.
İnci erbabının elinde kıymetliydi.
Başlara taç olmayı değil, izbelerde baç olmayı yeğlediğinde; Kadın önce kendine yazık etti, sonra da tüm üstüne titreyenlere…
Ama en çok da, İnsana yazık etti.
Hem de, hilkate ve bütün bir insanlığa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.