Osmanlıyı dünyada hiçbir güç ve Devlet yenemedi, yenemezdi de.
Tek başına zaten karşısına çıkacak güç yoktu.
Haçlıların çıkardığı son mağrur ordu da; iki saat içinde perişan olup Mohaç meydanına serilince, adeta tüm Dünya teslim bayrağını çekti.
Peki bu muazzam güce ne oldu da; 300 sene sürse de sonuçta parça parça oldu.
El cevap,
Osmanlı içten çürüdü, çürütüldü.
Düşmanın yapamadığı zararı kendi kendine yaptı.
Bu çürümenin ilk belirtilerinden olan Viyana bozgununun mimarı, Polonya prensi John Sobiyeski değil, "Osmanlı anlasın Kırım uşağının kıymetini" deyip, muhasarayı kaldırıp çekip giden Gazi Giray han idi.
Sonrasında ise yanlış adamlar yanlış yanlış adımlar attılar.
Adalet bozuldu.
Güven azaldı.
Yolsuzluk yaygınlaştı.
Yanlışlar yaygınlaşınca da Halkın umudu yeise, yeis kargaşaya, kargaşa bölünmeye götürdü...
Teşbihen mukayese edersek; AK Parti de aynı izi takip ediyor demek çok zor değil maalesef...
Sandıkta AK Parti’nin bileğini kimse bükemedi, bükemez de.
Yanlış yanlış adamların milletin önüne konmasından daha beter olanı; işte böyle muhafazakar feministlerle imtihan edilmesi ve KADEM'in KADER olmasıdır.
Bunların Türk aile yapısına tehdidini gören Halk; partisiyle ailesi arasında tercihe zorlanır.
Böyle bir tercih ise yıkılmayı mukadder eder.
Halk inleyip "Yetişir artık bu aile bakanlarının ettiği" deyip imdat ettikçe; ne hikmetse o koltuğa daha beteri oturtuluyor.
O halde kimse küsmesin;
İstanbul ve Ankara'nın kaybıyla kalmaz, her seçim daha beteri gelir...
***
Yaman bir pazarlık var sanki.
Yaman bir al-ver devr-i daime duçar olmuşuz gibi...
Ver gençliği, al imam hatipleri.
Ver ahlakı, al taksime camiyi.
Ver Cemiyetin ruhunu, al Ayasofya'yı.
Bir yaman girdaba düşürmüşler bizi.
Galibiyet muştusuyla cezbeder olan gecelerimiz, uyanır olmuş mağlubiyete mahkûm sabahlara...
Karıştı ne varsa birbirine.
Sevinçlerimize üzülür, kahrolduklarımıza sevinir olduk.
Şimdi de Ailelerimizi koydular, Anadolu kıtası kadar büyük bir tezgâha.
Feministlerin iştah ve insafına havale ettiler yuvalarımızı, yavrularımızı...
Her tezgâhtar değiştikçe, ümitlerle uyuşurdular idrakimizi.
Her gelen bir diğerini arattıkça da korkar olduk; umuttan da ümitten de.
Ruhunu kaybeden cemiyet, canlı bir cenazeye döndü sonunda
Ne taksime camii ile diriltebilir, ne de her köşe başına açılan imam hatiplerle uyandıra bilinirdi oysa.
Ayasofya bile, suni teneffüs olabildi ancak, son çırpınışlarla titreyen kalplerimize...
Haykırmak istiyorum hiç susmamacasına...
- Geri verin darmadağın ettiğiniz Ailelerimizi.
- Geri verin yerlere serdiğiniz heybetimizi.
- Geri verin elimizden kayıp giden bizi biz yapan tüm değerlerimizi.
Sonra alın ne varsa bahşederek verdiklerinizi ellerimizden...
Zira;
Ruhu yoksa bir cemiyetin, alelade bir binaya dönmez mi mabetleriniz.
Müzelik olmaz mı o emsalsiz abideleriniz...
Eğer malik isem beni ben yapan izzete; yeni baştan imar edebilirim yıkılan her kıymetimi.
Ama heyhat !...
Hiçbir taş duvar ayağa kaldıramaz, taşa dönmüş idrakimi...