Gençlik çağlarıma kadar yaşadığım kasabada, boşanmış tek bir çiftten başkasını duymamıştım. O da seneler önce olmuştu zaten.
Aradan çok zaman geçmedi ama küçücük bir belde de bile, nerede ise boşanmanın girmediği hane kalmamış. Oğullarından biri ikisi boşanan da var, üç kızından hepsi boşanan da.
Peki, ne oldu da, Allah’ın en sevmediği helallerden olan boşanma, bu kadar hızlı girdi hayatımıza.
Boşanmak bir nimet idi de, eskiler bu nimetle hiç tanışamadan mı bu Dünyadan göçtüler ya da biz onların maharetle karşı koydukları bir virüse mi yenildik.
Yaklaşık 20 yıl Avukatlık yaptım. Binlerce boşanma, gözlerimin önünde gerçekleşti.
Şu gerçeği her defasında yeniden yeniden müşahede ettim ki; istisnai haller dışında, yuvaların dağılmasındaki asıl sebep kadından kaynaklanıyor.
Kadın, ya bizatihi kendisi sebep oluyor ya da isterse yuvayı kurtarabileceği halde bunu yapmıyor.
Evliliği İlk başlarda çok kötü giden ve büyük sıkıntılar çeken eski kuşaktan bir hanım yakınımın " intiharı bile düşündüm ama boşanmak hiç aklıma gelmedi " sözündeki derinliğini anlamaya, bugün ne kadar muhtacız oysa.
Mevlana Celaleddin Rumi kadın için şöyle der;
" Her ne kadar su ateşe galip ve baskın ise de, bir kabın içindeyken ateş o suyu kaynatır. Ne vakit bir kap ikisinin arasına girse (ateş) o suyu havaya çevirip yok eder. Zâhiren su ateşe galip olduğu gibi, sen de kadına hâkim isen de bâtınen kadına hem mağlûp hem de tâlipsin!"
Büyük Mevlana'nın işaret ettiği gibi, aslında tüm marifet kadında. Erkek çok zaman avare kasnak pozisyonunda.
Bir toplumun tüm erkekleri müptezel ve sefih olsalar, akıllı kadınlar elinde o toplumun ıslahı en fazla 10 yıl sürer. Anaç bir kadının ıslah edemeyeceği erkek, henüz yaratılmamıştır.
Ancak tersi olduğunda, erkeğin hiç şansı yoktur.
Yani tüm erkeği dört dörtlük olan bir toplumda bile, kadınlar bozuksa, o toplum çok çabuk çürür ve ıslahı da mümkün olmaz.
Bu gerçeği bilen emperyalistler, Müslüman Türk toplumu üzerindeki en büyük oyunlarını hep kadınlar üzerine kurdular ve kuruyorlar...
Moda, güzellik, cinsellik gibi akımlarla kadını evlilikten, yuvadan ve en büyük özelliği olan Analık vasfından uzaklaştırarak toplumu felç ediyorlar.
Kadınlarımız bugün bizim; hem en güçlü, hem de en zayıf yanımız.
Zira tarih şahittir ki, kadın düştüğü yerde memleket de düşmektedir...