Sanatçı Mustafa KESER, benim de mezunu olduğum Sivas Lisesinde yatılı okumuş.
Bir programda Kendisi anlatmıştı.
Yarıyıl tatiline iki gün kala Elazığ'a bilet alıp, terminale gider.
Coğrafya hocası sözlü sınavı eksik olan üç kişiyi tahtaya çağırır.
Sınıftakiler Mustafa KESER' in memleketine gitmek için ayrıldığını söylerler.
Hoca dersten çıkar çıkmaz; hemen bir faytona atlayıp, otobüs garajına gidip öğrencisini bulur.
"Yahu evladım sözlü sınavı olmazsan sınıfta kalacaksın" der ve orada sınav yapar.
Mustafa Keser de böylece sınıfta kalmaktan kurtulmuş olur.
Listemdeki bir öğretmenin; ''Doktorlara beş bin lira veriyorlar da, bize niye az veriyorlar'' diye, son maaş zammına itirazını okuyunca aklıma geldi bu hikaye…
Eskiden öğretmen maaşları çok düşüktü.
Bir öğretmen için, ev ve araba hayal bile edilemezdi.
Ama buna rağmen idealist öğretmen çok fazlaydı.
Şimdi de var elbet ama sayı ve oran olarak o kadar az ki...
Ülkemizin en büyük sorunu olan kaliteli Eğitim sorunu, aslında bir ''Kaliteli Öğretmen'' sorunu.
Elbette maaşları da yüksek olsun.
Ama
Öğretmenliği sadece, ''Geçim kaynağı'' görenlerin verdiği zararı kimse telafi edemiyor.
Bu tipler, hem ne verseniz az buluyor hem de, meslekte yetersiz oluyorlar.
Öğretmenliğin ruhuna vakıf olmayanlarla, bu ağır yükün altından kalkmak çok zor, hatta imkansız.
Zira;
Bizimkiler meslek ise Öğretmenlik bir sevdadır, tutkudur...
Sevdası olmayan insan; ne sadra şifa olur ne de bir derde deva...