Puzzle birleştirme tutkumuz, evimizin duvarlarına önemli tablolar kazandırırken aynı zamanda sanat merakımızı ve bilgimizi de farkında olmadan geliştiriyor. Çoğu zaman birleştirdiğimiz pazzelın hikayesini ister istemez merak ediyoruz. Puzzlenı birleştirdiğimiz tablo kimin eseriymiş, acaba bu tabloda ne anlatılıyormuş, gibi sorular sayesinde ufkumuzu geliştiren kısa bilgiler ediniyoruz. Bir de o tablo müze eserlerindense eğer merakımızı bir kat daha cezbediyor.
Tarihimizde önemli bir yeri olan Osman Hamdi Bey´in onca tablosunun içinde en ünlü, en değerli yapıtlarından biri olan "Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı eserinin 1000 ve 1500 parçadan oluşan Puzzleları hala çok ilgi çekiyor. Bir sanat eserinin aslına uygun kopyası , aslını bozmadan yapılan taklit anlamına gelen reprodüksiyonları neredeyse yok satıyor. Sınavlarda, karikatürlerde, vazolarda, bardaklarda, bardak altlarında, mumluklarda, dizi sahnelerinde her yerde karşılaşmak mümkün.
Büyükten küçüğe artık herkesin bildiği bu tablo Osman Hamdi Bey´e ait. O zaman ressam hakkında biraz bilgi verelim . Babası Edhem Paşa 1857 yılında Osman Hamdi Bey´i daha on beş yaşında iken- hukuk öğrenimi için Paris´e gönderir. Her ne kadar hukuk öğrenimi için gitse de (12 yıl boyunca ) hukuk öğrenimini sürdürürken resme olan tutkusu daha ağır basar. Sonunda resmi tercih ederek Güzel Sanatlar Okuluna devam eder. Zamanın ünlü ressamları olan Gerome ve Boulanger´den iyi bir resim eğitimi alır ve böylelikle dönemin iyi eğitim görmüş ressamlarından biri olur. Avrupa´dan sanat adamı olarak döner ama devlet işlerinde görev alır. Osman Hamdi Bey, devlet işlerini yaparken, arkeoloji ve müzecilik çalışmalarını sürdürür. Ressamlığını hiç ihmâl etmez, fırsat buldukça resim yapar.
Osman Hamdi Bey, tarihe hep ilklerle imza atmıştır.
İlk müze müdürüdür ve ilk Türk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzesini kurar. Kadıköy´ün ilk şehremini yani belediye başkanıdır. Tarihimizdeki ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebinin kuruluşunda görev alıp müdürlüğünü de yapan Osman Hamdi Bey, ilk bilimsel arkeolojik kazıları da başlatan kişidir. Türk resim sanatında ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressam ünvanını almıştır. Türk resim sanatında kadın temasını işleyen ilk ressamdır .
Ülkemizin bir nevi Mona Lisa´sı haline gelen tablo, ilk gördüğüm andan itibaren beni etkilemiş, ışığın tek bir kaynaktan yani alçak bir pencereden ana figürlerin üzerine yoğunlaşarak kullanılması, renklerin tonları ve uyumu , mekan seçimi ve tablonun derinliği ile adeta büyülenmiştim.
Kaplumbağa terbiyeciliği diye bir meslek mi varmış Hiç kablumbağa terbiye edilir mi Neden başka bir hayvan değil de kablumbağa diye düşünmeden de edememiştim.
Osman Hamdi Bey, bu tablodan iki tane yapmış. İlki 1906 yılında, ikincisi ise bir yıl sonra 1907 yılında tamamlanmış. Ana temaları aynı olsa da bu iki resim detaylar açısından farklı...
Peki tabloda ne görülüyor
Osman Hamdi Bey´in ömrünün son demlerinde yaptığı bu tabloda; yerdeki yeşillikleri yemekle meşgul olan kaplumbağaları düşünceli bir tavırla izleyen Doğulu giysiler içinde bir erkek figürü görürüz. Ayakta ve elinde bir ney tutmakta, sırtında nakkare veya kudüm cinsinden bir vurmalı çalgı durmaktadır. Önünde durduğu pencerenin üstünde yer alan sivri kemerli alınlıkta Şifa´al-kulûp lika´al Mahbub yani Kalplerin şifası, sevgiliyle (Hz. Muhammed) buluşmaktır yazılıdır. Mekân olarak, sanatçının resimlerinde sıkça karşımıza çıkan Bursa Yeşil Cami´nin üst kat odası kullanılmış, figür için pek çok resminde olduğu gibi Osman Hamdi´nin kendisi modellik etmiştir.
Unutulmaktan kurtulmasını ve şöhretini, Erol Aksoy koleksiyonundan TMSF´nin eline geçerek, 2004 yılında yapılan o meşhur müzayedede; iki müze arasında geçen çok çekişmeli açık arttırmada bugünkü değeriyle , 5 trilyona satılmasına borçlu olan tablo, birçok farklı yorumu da beraberinde getirmeyi başarmıştır.
Osman Hamdi Bey´in bu tablosu, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmıştır. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devri´ndeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karadıktan sonra sırtlarına mum dikilerek gezdirilen kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Böylece estetik bir görüntü çıkarmış ortaya. İnanması güç geliyor ama bu kaplumbağalar, Kapıkulu Askerleri sınıfına dahilmiş ve devletin kadrolu personeli gibi bakılıp korunurlarmış. Diyorlar ki, Osman Hamdi Bey, tabloyu yaparken bu ritüelden esinlenmiş.
Bazı yorumcular ise, adamın neyi üflemeyip arkasında tutmasını ise dervişin bile sabrının sınırı olduğunu ve sanatçının kaplumbağalarla betimlediği halkı eğitme işinden vaz geçtiğini anlattığını söylerler.
Emre Caner´in ifadesiyle: ´Genel kabul tablonun batılılaşmaya çalışan doğulu bir toplumda aydın olmanın zorluğunu betimlediği yönündedir. O ağırkanlı hayvanların öğrenmeye pek de niyetli olmadığı apaçık ortadır. Yaşlı adamın yüzündeki düşünceli ifade onun pes etmek üzere olduğunu mu anlatıyordur yoksa dişini sıkıp sabır gerektiren işine devam edeceğini mi bilinmez.´´
Türk aydının tarihsel kaderini mi anlatmış, yoksa sadece öylesine mi yapmış, yaparken ne düşünmüş Tablonun hikayesi nedir Bunu tam olarak kimsenin bilemeyeceği ve bunu ancak kendisinin bildiği bir muhakkak.Bu tabloya bir anlam yüklemeli miyiz onu da bilemiyorum. Gerçek olan bir şey var ki tablonun konusu özgün ve ilginç, teknik açıdan başarılı ve etkileyici, figür açısından çarpıcıdır.
Biraz haksızlık yaptığımızı düşündüğüm tablo, Türk sanatının tüm güzelliklerini ortaya sermesi, ressamın üslüp olarak yakın olduğu oryantalistlerden anlatım bakımından ayrılması, batı kültürü alıp kendi kültürüyle bunu yansıtması , entellektüel bir kişiliğe sahip olması dikkat çeken diğer özelliklerindendir.
Sanatseverler birinci eseri tarihî Pera Palas Otelinin yanındaki Pera Müzesi nde , halen Belma Simavi´nin koleksiyonunda olan ikinci eseri de Sakıp Sabancı Müzesinde görebilirler.