Avukatlık yaptığım yıllardı.

Bir köye hacze gitmiştik.

Borçluya;

- Evinde haciz yapıp, elin içinde seni üzmeyeyim diyerek, traktörünü köyün dışına, araziye getirmesini istemiştim.

Biz traktörü haczederken yanımızdan geçip giden bir genç, borçlunun annesine;

- Alacaklılar gelmiş, traktörünüze el koymuş, götürüyorlar, diye bağırı bağırı haber verince; üzüntüden inme inen kadıncağız hemen oracıkta yere yığılıp kalmış...

Biz olanları duyunca tabi haczi maczi bıraktık ama maalesef kadın iki hafta sonra vefat etti.

Üzüntüden kahrolduk. Ben dosyayı bıraktım. Alacaklı takipten vazgeçti ama neye yarar.

Bunu niye mi anlattım şimdi

Biz maalesef kötü haber vermeyi bilmiyoruz dostlar.

"Bir yakınıyla ilgili aldığı karalı haber sonrasında kötürüm kalan o kadar çok insan var ki şaşarsınız" demişti meşhur bir uzman doktor.

İnceliği, nezaketi ve zarif üslubu kaybedip hoyrat bir şey olup çıktık.

Muhatabı önemsememenin ya da yol yordam bilmemenin bir sonucu olsa gerek.

İlkinde bencillik, ikincisinde cehalet var.

İkisi de kötü, ikisi de zararlı.

Ve

İkisinden de acilen kurtulmamız lazım ama nasıl

 

***

Lansman, Adisyon, Gala, Relax, Center, Okey, Trend, Spontane, Adapte, Provake, bye bye... vs. vs. vs.

Türkçesi varken bunları ve daha nicelerini ısrarla konuşanlar…

Ey ses bayrağımın düşmanları;

Sizlere öfkem çok büyük.

Tıpkı al bayrağımın düşmanlarına duyduğum öfke gibi...

- Hesap yerine adisyon diyen şef garson,

- İlk gösteri yerine gala diyen sinemacı,

- Tanıtım yerine lansman diyen müteahhit,

- Yol yerine trend diyen gazeteci,

- Çocuğunu bye bye diye uğurlayan Anne ve daha niceleri...

Ve hele her kısaltmayı İngilizce zannedip, harfi bile İngilizce telaffuz etmeye çalışan aklı evvel makam sahipleri...

Ne diyeyim ki ben size...!