"... 28 Şubat’ın mühendisleri her ne kadar, istedikleri dönüşümü gerçekleştiremedilerse de emellerine başka bir şekilde ulaştılar.
Başörtüsü zulmüne karşı mücadeleler veren muhafazakâr toplum, bugün kendi değerlerinden hızla uzaklaştı.
O gün başörtüsüne “füruattandır” diyen şeytani ağızlardan dökülen kirli lafızlara karşı mukavemet gösterenler bugün, değil başörtüsünü, tesettürü dahi füruat görmeye başladılar.
En lüks mekanlarda, en pahalı düğünler, gören ve duyanları kahrediyor.
“Dostlar alışverişte görsün” kabilinden programın başında ve sonunda okunan Kur’an-ı Kerim’in düsturlarına inat, bir Müslümanın lüks ve debdebe görüntüleri görenlere zihin travması yaşatıyor.
Altlarında milyonlarca lira değerinde lüks arabalar, yazlık ve kışlık mekanlar, şehrin en lüks mekanlarında boy göstermeler ise “vukuat-ı adiye” haline dönüştü.
Çok değil daha 24 yıl önce dini için yerlerde sürünenlerin bugün, “deizm” batağına sürüklenmiş çocuklarına ne demeli.
Bırakın başörtüsünü, iman değerlerinden taviz veren bu gençlik kimin eseri acaba
Açlıkla, yoklukla, zulümle olduğu gibi bolluk, refah ve varlıkla da imtihan olacaktı Müslümanlar. Çünkü Rabbimiz bizi her koşulda, ortamda ve zamanda nasıl davrandığımızı görmeyi murat etmişti ve imtihan sırrı da burada yatmakta idi.
O zulüm günlerini yaşayan nesil, keşke yeni nesle yaşadıkları zulmün, omurgalı duruşun öğütlemesini yaşayarak ve yaşatarak gösterebilselerdi.
Rahatlama ve konforun, yüreği nasır tutmuş günümüz Müslümanlarında bıraktığı tesir çok farklı olmakta. Bu rahatlık bizlere yaramadı. Hayat tarzımıza her türlü müdahaleyi yapanların kimliğine bürünür olduk.
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in enfes bir sözü ile manayı taçlandırayım: “Davalar acılar içinde doğar, refah içinde ölür!”
Bizler “mağdur”luktan “mağrur”luğa öylesine bir geçiş yaptık ki 28 Şubat’ın sahipleri bile eminim ellerini ovuşturuyor, zevkten dört köşe kadehlerini tokuşturuyorlardır...
Eğer “mağrur” olmayı bir an önce terk edip yeniden 28 Şubat öncesinde sahip olduğumuz dava şuuru ve ruhuna dönemezsek gelecek adına ağıt yakmaya şimdiden başlayabiliriz..."
Mustafa Sabri BEŞER