Son günlerde, Mizaç Eğitimine merak saldım.
İnsanoğlunun; hava, su, toprak ve ateş olarak dört mizaca sahip olduğunu ve her mizacın davranışlarının, yeme içme alışkanlıklarının ve hatta nabız atışlarının bile farklı olduğunu öğrendim.
Bu ilme, baba olmadan vakıf olsaydım şayet, kesinlikle üç çocuğumu da aynı usul ile yetiştirmez, mizaçlarını tespit eder ona göre davranırdım.
Ama geçti...
Tüm kabahat benim ve böyle bir ilmi yok sayan Maarif anlayışımızın...
Zira onlar da aynı hatayı yaptılar ve yapmaya da halen devam ediyorlar.
Üstelik her yıl 18 milyon genci heba ederek…
Beğenmediğimiz Osmanlının; medreselerine astığı "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz" serlevhasının hikmetini şimdi daha iyi anlıyorum...
Bin yıllık hazineyi çatı arasına kaldırıp, maarif davamızı bir insan ömründen biraz fazla geçmişi olan haydut Amerika'ya teslim ettiğimizden beri, milyonlarca insana mankurt eğitimi vermişiz.
Acı olan da şu ki, halen de devam ediyoruz.
Sırtında altın çuvalıyla dilenen bir zavallıdan farkımız yok.
Mizaç ilmi, köken olarak İran ve Uygur Türklerinden yayılmış.
Yani bizim öz malımız
Ama bu ilimden bihaber bir eğitim anlayışı ve sınıfındaki 45 kişiye aynı davranan, aynı etkiden aynı tepkiyi bekleyen bir öğretmen profili.
Hani sorup duruyoruz hazinenin yarısını harcadığımız halde eğitimde niye geri geri gidiyoruz diye.
İşte cevabını biraz da burada aramak lazım.
Çok harcamak ile çok başarılı olmayı aynı görme idraksizliğinden kurtulup, Okullara oluk oluk para aktarmadan önce; üstüne oturduğumuz hazineyi fark etmemiz lazım.
Bunun için, mesela okullara iki ders koyarak başlayabiliriz.
Birisi öğrencilere Adabı Muaşeret,
Diğeri öğretmenlere Mizaç Eğitimi dersi.
Bakın bakalım o zaman da ömrünü balığa kanat takmaya uğraşarak tüketen kimse kalacak mı...