1197 yılında yapılan Ulu Cami'nin, 35 metre yüksekliğindeki minaresinin 13 metre de temelinin olduğu haberini izledikten sonra caminin geleceği ile ilgili olarak yeniden umutlanmaya başladım. Çünkü geçtiğimiz yıllarda taslak bir çevre düzenleme projesi yapılarak Ulu Cami'nin etrafının açılması gündeme getirilmiş ancak kamulaştırma bedelinin yüksek olacağı İleri sürülerek Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından konuya soğuk yaklaşılmıştı. O günlerde konu kamuoyu ile fazlaca paylaşılmadığı için gündemde kalmamış, bizim yazdığımız ve gazete ve dergilerde yayınlanan yazımız dışında da konuyu işleyen olmamıştı. "Büyüklerimizin" tavsiyeleri doğrultusunda konu unutulmaya terk edilmişti. Gerçi şu anda da Ulu Cami Projesi gündeme getirilmiş değil. Sadece minarenin 117 santim eğik olmasından hareketle başlatılan bilimsel çalışmalar sonucu tehlikeli bir gidişatın olmadığı tespit edilmiş durumda. Minarenin etrafının açılması ile birlikte hem minarenin daha iyi korunacağı, hem de şimdiki haliyle yer altında kalan bölümünün bir kısmının ziyaretçilere açılacağı söyleniyor.
Geçtiğimiz yıllarda da minarenin eğikliğinin yapıldığı tarihten bu yana aynı olabileceği, ancak, minare için hemen yanında bulunan yoldaki trafik yoğunluğunun tehlike oluşturduğu, öncelikle bu sorunun halledilmesi gerektiği konunun uzmanlarınca dile getiriliyordu.
Ulu Cami, minaresi ile minare de sepet örgüsü motifleri olan, tuğla işçiliğinin güzelliği ile öne çıkıyor. Bu güzelliği bozan ise yıldırım düşmesi sonucu gövdede meydana gelen hasar. Ayrıca şerefe ve üst kısımlarda da gözle görülür yıpranmalar mevcut.
Ulu Cami ve minaresi aradan geçen 800 yıldan fazla bir zaman diliminde ayakta durmayı, yaşadığı büyük felaketlere rağmen yapılan kısmî veya kapsamlı tamirlerle bugüne kadar gelmeyi başarmış. Cami, Timur istilasında tahribata uğramış, Timur sonrasında ise boşluktan yararlanarak Sivas'ta hakimiyet kuran Harami Mezid veya Mezid Bey döneminde büyük bir tehlike atlatmış. Celal-Zade Salih Çelebi'nin Hadikatü's-Selatin (Sultanlar Bahçesi) adlı eserinde anlatıldığına göre olay şöyle gerçekleşmiş: Timur sonrası yönetim boşluğundan yararlanan Mezid adında bir harami türemiş. Birkaç yüz adamı ile birlikte şehir halkına olmadık zülmü reva görüyormuş. Gündüzleri halkı, yollardan geçen ticaret erbabını, kervanları yağmalıyor her türlü melaneti işliyorlarmış. Geceleri ise Ulu Cami'de kalıyorlarmış. Ulu Cami'yi mesken edinip orayı karargah olarak kullanmaya başlamışlar. Sivas halkı toplanıp bir arz-ı hal yazarak dertlerini dile getirmiş ve feryatcılar görevlendirmiş ve onları o günlerde Tokat'ta bulunan Çelebi Mehmet'e göndermişler. Çelebi Mehmet Divan'da, gelen arz-ı hali okutturmuş. Konu Divan'da müzakere edildikten sonra Çelebi Mehmet Mezid ayaklanmasını bastırmak ama Mezid'i mutlaka sağ olarak Tokat'a getirmek üzere Beyazıt Paşa'yı görevlendirmiş ve Mezid’in adamlarıyla birlikte akşam vakti camide yakalanmalarını ve teslim alınmalarını emretmiş. Beyazıt Paşa da birkaç yüz adam ile Sivas'a gitmiş, gece vakti camide Mezid ve adamlarını kuşatmış ve onlardan teslim olmalarını istemiş Ancak adamlar teslim olmadığı için caminin duvarlarını delmek suretiyle içeri girerek Mezid’in yoldaşlarının ekseriyetini kırmışlar. Mezid teslim olmayıp direnmiş ve Ulu Cami'nin minaresine çıkmış, kapısını muhkem bir şekilde kapatmış, yukarıdan ok atarak nice kimseyi öldürmüş. Bunun üzerine Beyazıt Paşa minarenin etrafına odunlar getirterek ateş yaktırmış. Mezid çaresiz kalınca teslim olmak zorunda kalmış. Mezid’i alarak Çelebi Mehmet'in huzuruna götürmüşler. Sultan A'yan-ı Devlet'e, "Ne yapalım,ne dersiniz " diye sormuş. Hepsi de halka zulmeden bu kişinin öldürülmesi gerektiğini söylemişler. Ama Çelebi Mehmet öldürme konusunda isteksiz davranmış ve Mezid’e "Ne dersin " diye sormuş. O da "Padişahım karşında durur boyun eğerim. Her nice ferman dersen öyle eyle." demiş ve bunun üzerine Padişah "Ne dersin, seni öldürtmezsem günahına tövbe eder misin, bir daha bu işleri yapar mısın " deyince Mezid, bir daha böyle işler yapmayacağına söz vermiş ve tövbe etmiş. Sultan da Sivas’a yönetici olarak Mezid'i görevlendirmiş. Harami Mezid bundan sonra "Mezid Bey" olmuş. Timur'un harabeye çevirdiği Sivas'ı mamur hale getirmiş. Bunun üzerine, "Bir haramî gelip harap etmiş idi, bir haramî varıp âbat eyledi." denilmiş.
Ulu Cami, Mezid olayından sonra Osmanlı döneminde iki defa daha tamir görmüş. Son büyük tamir 1955 yılında İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi öncülüğünde yapılmış ve Cami harab olmaktan kurtarılmış. Yapılan tamirlerin ne derece aslına uygun olduğu erbabının bileceği bir konu olmakla birlikte Gökmedrese'de olduğu gibi Ulu Cami'nin sadece minaresinin değil tamamının esaslı bir şeklde yenilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Son yıllarda yapılan tamir ve bakımların sadece işin uzmanlarının değil hemen herkesin gözünü tırmaladığını hissediyorum. Cami için işin uzmanlarınca bir proje hazırlanması ve fazla gecikmeden uygulanmaya başlanması gerekiyor. Sadece minare için proje yapmak yerine cami ve çevresi için büyük çaplı bir proje hazırlanmalı, işin uzmanlarının katılımıyla yapılacak çalıştaylarda konu enine boyuna müzakere edilmeli, öneriler toplanmalı, sonrasında Vakıflar İdaresi tarafından son karar verilmelidir.
Ulu Cami, Sivas'ın merkezinde, Kale'nin yakınında Cuma Mescidi olarak işlevini yüzyıllardır yürüten bir ibadethane. Ulu Cami'ni yerini yapılacak hiç bir caminin doldurması mümkün değil. Sivas'ın yöneticilerinin ve halkının daha fazla gecikmeden Ulu Cami Çevre Düzenleme Projesi'ni gündeme alması ve meşru zeminlerde müzakere etmesi gerekiyor. Bu konunun gerek yerel yöneticilerimizin gerekse iktidarıyla, muhalefetiyle milletvekillerimizin gündemlerinde yer almadığını üzülerek takip ediyorum.
Ulu Cami ve minaresini çevresinde bulunan yollardan ve çok katlı binaların esaretinden kurtarmak için daha ne bekliyoruz Gerekli-gereksiz onlarca bina için yüz milyonlar harcanırken, yine milyonlarca lira değerindeki binalar yıkılırken, şehrin göz bebeği bir ibadethanenin korunması ve ondan daha iyi istifade edilmesi için yüz milyon lira bulamayacak mıyız Yeni camiler yapmak için yardım toplarken öncelikli olarak tehlike arz eden minaresini ve etrafı kuşatılmış camiyi kurtarmak için devlet- millet işbirliği ile kamuoyunu harekete geçirip gerekli parayı temin edemeyecek miyiz
Gökmedrese'den, Kaleardı Mahallesi'ne, oradan Ulu Cami ve çevresinde oluşturulacak kültürel ve ticari mekânlardan geçerek Şifahiye Medresesi'ne açılacak geçitle medreselere, Kongre Müzesi'ne ve tarihi şehir meydanına, oradan da yeni müzelere ve Selçuk Anadolu Lisesi'ne kadar yürüyen şehrimiz insanının ve misafirlerimizin Sivas'ta huzurlu ve mutlu bir atmosferde adeta tarihte yolculuk yapacaklarını hayal ederek umutlanıyorum.
avukat@mustafacoskun.av.tr