Yaşadığımız o yıkıcı deprem sonrası binlerce hatta on binlerce insanımız maalesef yuvasız kaldı. Evet, yuvasız kalmak denilince aklımıza ilk olarak içinde yaşadığımız dört duvar geliyor.
Ama asıl yuva o gösterişli boyalarla, eşyalarla süslenmiş dört duvar değil. Yuva; aile ile sıcacık sohbetler yapılan, kahkahalarla yemekler yenen yerin adı.
Peki tamı tamına 10 ilimizde bu yuvalardan kaç tanesi sapasağlam kalabildi Neredeyse hiçbiri.
O güzel yuvalarda kimi namaza kalktı kimi yemek yiyordu ve daha bir sürü şey. Saniyeler içinde o güzel yuvalar yerle yeksan oldu.
O yuvaların gösterişi, süsü, havası hiçbir işe yaramadı.
‘’CENNETTEN BİR KARE’’ diye adlandırılarak insanlara satılan ve insanların aileleriyle mutlu şekilde yaşadığı o yuvalar ‘’CEHENNEM’’ e döndü.
O binaları yapanlar daha fazla para kazanabilsin diye binaları taşıyan koca koca ‘’KOLONLAR’’ kesildi. Oturulmaması gereken binalarda insanlar her riske rağmen yaşamaya mecbur bırakıldı.
Ve on binlerce canımızı kaybettik. O neşe kokan yuvalar kan koktu.
Hadi şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Bunların hesabını kim verecek
O yuvalar tekrar eski haline dönmeyecek, dönemeyecek ama biz bir nebze de olsa elimizden geleni yapacağız. O yuvalardan geriye kalan kim varsa azıcık da olsa yüzünü güldürmek ve acısını biraz da olsa unutturabilmek için.
İşte bu yüzden yuvasız kalmak çok zor. Çünkü yuva aile demek çünkü yuva her şey demek.
Ailesini, her şeyini kaybeden insanlar için yeni bir yuva umudu çok kıymetli. Biz bunu başaracağız yeniden yuvalar inşa edip her şeye sıfırdan başlayacağız.