1987 veya 1988 yılı idi.
Doğu Almanya dağılmadan birkaç sene önce bir futbol maçımız vardı.
Uluslararası bir maçta ilk golü biz atmış ve çok sevinmiştik.
Sonra Almanlar beraberlik golünü attılar.
Birden onlarca insan masaların üstüne çıkıp tepinerek, bizim sevincimizi 10’a katlayan bir tezahürat ve sevinçle salonu inlettiler.
Yer, Kredi Yurtlar Kurumu’nun yurt binası ve maçı seyredenler de çoğunlukla, Tıp, Hukuk ve Eğitim fakültesi öğrencileri idi.
Hepsi, TC vatandaşı, adları bizden ve Hüviyet cüzdanlarında İslam yazan gençlerdi.
Ve bu gençler sadece devletin yurdunda kalmıyor, fakültede bedava eğitim alıyor, devletin burs ve kredisinden faydalanıyor ve o dönem rahmetli Özal’ın uygulamaya koyduğu yemek ve kahvaltı yardımlarıyla karınlarını doyuruyorlardı.
Ne yazık ki; sevinçleri de basit bir futbol sevinci değildi.
Belli ki, bu millete hiçbir aidiyet hissetmiyorlardı.
Şimdi onlar ülkenin dört bir yanında mahkemelerde Hâkim / Savcı cübbesiyle kürsülerde oturuyor, TTB'ne bağlı hekim olarak hastanelerde doktorluk ve göz bebeğimiz çocuklarımızı teslim ettiğimiz okullarda öğretmenlik ya da idarecilik yapıyorlar.
Hep denilir ya,
Hainler bize başka yerden gelmiyor. Onları kendi okullarımızda biz kendi ellerimizle yetiştiriyoruz diye.
Ameliyat hastası olarak taburcu olmuş bir askerimize iftira atıp sadece hastaneye değil tüm ülkeye linç ettiren o doktora ve o gün için ülkenin dört bir yanında ameliyat edilecek Asker ve Polislerimize “Gereğinin yapılması” selamı gönderenlere şimdi bir de bu gözle bakalım.
Ve bu ülkenin kahraman evlatlarına sağlığında bunu yapanların, bir de çatışmada ellerine yaralı düştüklerinde neler yapabileceklerini tahmin edelim.
Maalesef asker hastanelerinin kapatılması bunlar için bulunmaz fırsat oldu.
Dağdakinin yarım bıraktığını, hem de bizim hastanelerimizde tamamlar oldular.
Bu hususta defalarca yazdık, defalarca feryat ettik, uyardık...
Ama nafile...
ZARURİ BİR AÇIKLAMA!
Muğla ilindeki müessif olayı telin maksatlı yazdığım yazıya, genelleme yaptığım kanaatıyla gönül koyan doktor kardeşlerimiz olmuş.
Onları böyle düşündürmüş olmaktan son derece müteessir oldum ve çok üzüldüm.
Kalplerde olan da dahil olmak üzere açık gizli ne varsa bilen Allah’ı şahit tutarak şu kısa açıklamayı yapmak isterim.
1- Sözüm ve kastım tamamen arsız bir müfteri gibi davranarak bir uzman jandarmayı linç eden o doktora ve ona angaje olarak linçe dahil olan diğer sağlıkçılaradır.
2- Zam ve mesai konusu ise Tabipler Birliğinin bölücü telkinleriyle, yasal olmadığı halde 3 gün eylem yaparak sağlık sistemini kilitleyenler kastedilerek yazılmıştır.
Her mesleğin içinde; elbette elleri öpülecek kıymette olanlar da vardır, elleri kökünden kırılsa gerek olanlarda.
Şükürler olsun ki Rabbim bana birçok kıymetli hekimlerle tanış olmak ve dostluk kurmak imkânını bahşetmiştir.
Genelleme yapmak, dünyanın en ilkel zihniyetidir.
Rabbim önce beni, sonra cümlemizi böyle bir ilkellikten muhafaza buyursun.
Zerrei kürre kadar üzmüş olma ihtimaline karşı, tüm hekim dostlarımdan ve yine biz tanımasak da çok kıymetli oldukları aşikâr olan hekim camiasının nice mümtaz mensuplarına arzı hürmet ederim...