İsrail; köpeksiz köye girmiş eli değneksiz gezen müptezel gibiydi. Suriye, Lübnan gibi ülkelerin iç huzursuzluğundan faydalanıp oralarda istediği gibi at koşturuyordu.
İran’da bu haltı becermedi.
Türkiye’den yayın yapan bir Amerikan yayın kuruluşu sunucusu, İran’dan yayına bağlanan, sıradan bir Türk’e aynen şunları soruyor.
“İran halkı, yönetimin beceriksizliğinden, saldırılar karşısında zayıf kalmasından şikayetçi değil mi?”
-Hayır, yönetim işinin başındadır, karşılığı fazlasıyla veriliyor.
“Peki, en önemli üst düzey generaller, yöneticiler evlerinde vuruldular, bu bir güvenlik zafiyeti doğurur mu?”
-Hayır, olmaz hemen yerine yenilerini atadılar.
“İran’da farklı halk unsurları var, kamuoyunda bütün kesimler yönetimin İsrail saldırıları karşısında zayıf kalmasını güvenlik endişesi olarak görüyorlar mı?
- Görmüyoruz, savaşı onlar başlattı ama biz bitireceğiz.
Baktım sunucu ısrarla İsrail propagandası yapmaya çalışıyordu, yani yediği kemiğin hakkını veriyordu.
Şunu demek istiyorum, yayında gördüğüm Türkçe konuşan bu kişi, o kadar algıya, çarpıtmaya rağmen Amerika’nın köpekliğini yapan yayın kuruluşunun sunucusuna ağzının payını fazlasıyla verdi.
Sonuç olarak, toplumsal barışın huzurun sağlanması ülke bütünlüğü ve güvenliği son derece önemli, Suriye’yi içindeki bölünmüşlüklerle aşıp geçen İsrail’in, İran sonrası hedefinin Türkiye olduğunu görmemek amiyane bir tabirle salaklık, gaflet ve delalet, hatta hiyanettir.
O yüzden acilen toplumsal barış ve bütünlüğün sağlanması Türkiye Cumhuriyetinin bekası için önceliklidir.
Siyasi tüm adımlar derhal atılmalı, siyasete yöne vermeye çalışan tüm vesayet organları ve yeni oyuncuları lağvedilmelidir. Hiç kimse, hiç bir makam, hiç bir zümre, sınıf cemaat, tarikat, sosyal katman, bürokrasi, bu ülkeden büyük ve imtiyazlı değildir.