Söze  şöyle  başlamak  isterim.

Adolf Hitlerin Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in Geçerliliğini Hiç Yitirmeyen Tavsiyeleri  vardır. Onlardan birisi; '' “Yalan söyleyin mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa yalana devam edin. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”

Bir  başak  söylemi; '' “Bir insana yalan olsa bile bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser ve savunur.”  

“Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması da o kadar kolaylaşır.”

Yalanlarla, “Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin.”  

“Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.”  

“Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.” İşte konunun özeti budur...

Şimdi  yalanın bir dünya savaşında bile, nasıl kullanıldığını anlatan bu sözleri, kulaklarımıza  küpe yapmamız gerekir.

İşte, gençlerimiz böyle yalan ve asparagas  haberler  karşısında savunmasız kalıyorlar. Yeteri kadar tecrübe birikimleri, haberin doğru ve yanlışlığını test etme imkanı olmadığı için, kendilerine sunulan bu haberlere inanıyorlar. Hatta aile ve çevresi içerisinde bu yalanlara inanmadığını söylese dahi, kendi arkadaş gurubunda bu yalan haberlere inandıkları gibi, üstelik ölümüne savunuyorlar.

Yani ailesi ile arasında olan fikir ayrılığı bu yalanlar sayesinde uçuruma dönüşüyor.

O nedenle, sosyal medya burada bir kez daha gücünü ortaya koyuyor. Aileler ile, gençlerin arasında uçurumlar meydana getiriyor.

O zaman bizler ve resmi kurumlar planlı bir şekilde bu yalan habercilikle mücadele etmeliyiz. Devlet acilen en ağır cezaları çıkarmalıdır. Bu yalan haberciliği adet, haline getiren TV kanalları veya Haber ajansları kapatılmalıdır. Çünkü, amaçlarının ne olduğu açıkça belli olmuştur. Artık bu hata ve yanlış olmaktan çıkmış, bizim ülkemize, bağımsızlığımıza, huzurumuza, geleceğimize yönelik bir saldırı silahı olarak önümüzde durmaktadır.  Önümüzde bir cephe oluşturulmuştur. O zaman bu saldırılara karşı, savunmamızı iyi yapmalıyız ki; cephemizde büyük yaralar açmasın, cephemizi yıpratmasın...

İŞTE, bu savaştan en fazla gençler ve yetişmekte olan nesiller etkilenmektedir. Bu gençleri korumak anayasal bir zorunluluktur. Bunlardan etkilenen genç nesillerimizin nasıl bir ahlak erozyonu içerisinde olduklarını görmek için, çevremize, caddelerimize, sokaklarımıza, bakmamız yeterlidir. Tüm değer yargıları ayak altındadır. Milli ve Dini değerler yok sayılmaktadır. Hangi yetişkin aile bu durumlardan rahatsız değildir Demek ki, karşı taraf istediği sonucu elde etmiştir. Yaramız büyüktür.

Devlet bu konuda üzerine düşen görevi en kısa zamanda yerine getirmelidir. Bu bir zorunluluktur.

Aile olarak, resmi kurumlar olarak, Gençlerimizin internet ortamını, arkadaş guruplarını mutlaka kontrol etmemiz gerekir. İyi güzel ahlaklı, dürüst,  doğru, gençlerle irtibat kurması sağlanmalıdır. Bu tür genç gurupların teşvikini yapan sivil toplum örgütleri ile irtibat sağlaması temin edilmelidir . Bu gençlere uygun ortamlar hazırlanmalıdır. Gençlerin enerjilerini harcayacakları, spor ve uğraşı alanları oluşturulmalıdır. Bu tür davranışları ödüllendirilmelidir. Bu konuda resmi kurumlar devreye girmelidir. Devletin imkanları çoktur.

Devlet, vakıflar, dernekler, gençlere yönelik kamplar, kurslar, açmalıdır. Bunlara yönelik etkinlikler düzenlenmelidir. Ödüller verilmelidir. Teşvikler yapılmalıdır.

Sanal Dünya gerçeğinden ne kadar uzaklaştırıp, gerçek dünya ile irtibat sağlamasını sağlar isek, bir nebze görevimizi yerine getirmenin mutluluğunu yaşarız...

Çok zor, yıpratıcı ve yorucu bir görev bizleri bekliyor.

 ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ  OLSUN...