Tüket, tüket, tüket...
İsraf, israf, israf...
ÇÖPE GİDEN milyarlar...
Takvim günleri insanları tüketim çılgınlığına hazır hale getiriliyor. Gün geçmiyor ki; adı belirlenmiş bir günü kutlayalım. Anne, baba, sevgililer günü... Böylece tüketimin çarkları alıp başını gidiyor...
Modern Dünya dedikleri, devir; aynı zamanda vahşi kapitalizmin egemenliğini ilan ederek; insanları, her alanda esir almanın keyfini yaşadığı zirve durumudur. Alışveriş yapma çılgınlığı o kadar zirve yapmıştır ki; artık insanlar gelecek yıllara ait gelirlerine güvenerek; tüketim yapmaya devam etmektedirler. İşin en ilginç yanlarından biri; insanların, gelirlerinden çok fazla harcama yapma alışkanlıklarıdır. Devletler bile, geleceğe borçlanma adına yapılan alışveriş çılgınlığının altını çizerek, Bankalara bu konuda fazla kredi açmamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konu Devletlerin gelecekteki mali dengesinde sorun çıkarabilir. O nedenle sürekli bankalar, tüketici kredileri yönünden uyarılmaktadır.
Yani enflasyon bir anlamda tüketimin, üretimden fazla olması anlamına da gelebilir. Gelir, giderden düşük olmaktadır…
Tasarruf, raflarda kalan bir kavram oldu.
Bugün geçim sıkıntısından söz edilen bir konumda gibiyiz. Ancak en dar gelirli ailenin iletişim masrafı ekstra bir gider gibi önünde durmaktadır. Yani yemeden, içmeden daha önemlidir. İşte esaretin prangaları... Baştan her ay cepten gelirin dörtte biri uçuyor...
Yılın belirli günleri; kapitalist güçlerin, tüketiciyi esir almaya çalıştığı, tüketmeye beyinlerini yönlendirdiği, çılgın alışveriş günleridir. Bu çılgınlıkların sonrasında; binlerce aile perişan olmaktadır. İcra kapılarına sürüklenmektedir. GELİRİN NE OLURSA OLSUN; SEN TÜKETMEYE, ALIŞVERİŞE DEVAM ET... Çılgınlığının sonu nereye varacak? Bugün TV EKRANLARINDA AL GETİR, YE BİTİR REKLAMLARI ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR... Kuryeler, mal yetiştirmek için, gayret gösteriyor.
Bu çılgınlığa yetişelim derken kimi kurye kardeşlerimiz, kaza gerçeği ile karşı karşıya gelmektedir. Bazıları kazlarda hayatlarını kaybetmektedir.
Yeme içme yerlerindeki çöpe giden yiyecekleri, içecekleri gördükçe, yüreğim cız ediyor. Acaba bu çılgınlık, ekonomik gidişatımızı da etkiliyor mu? Diye düşünmek istiyorum. Yani mali geleceğimize prangalar koyuyoruz. Üretmeden, tüket, tüket kampanyası...
Bu acımasız, reklam anarşisinin, tüketime katkı sağlamak amacı ile yaptığı, tanıtım sayesinde; güçsüz olan, gelir düzeyi az olan vatandaşların durumunu siz düşünün? Kimi insanların yapmış olduğu sınırsız harcamaların karşısında bir de bir annenin veya babanın çocuğuna en ucuz ve en basit bir ihtiyacını alamamaktan dolayı duyduğu acıyı, çaresizliği varın siz düşünün... Aradaki uçurumu anlayın...
İşin sosyolojik ve psikolojik yönünün anlatmaya hiç gerek yoktur. İşte sözün bittiği yer diye, bir şey tanımlanıyor ya; Çaresiz bir anne ve baba açısından; tam da bu anı tanımlamaktadır.
Reklam sektörü ise halka mal olmuş kimi şöhret ve sanatçılarla bu işi daha cazip hale getiiryorlar…
Öte yandan, Bütün bu sorumsuz alışveriş, eylemleri yapan insanların günlük hayatlarının çoğu zamanı borçlarını konuşarak geçirdiklerine şahit olursunuz. Devletin ekonomisinden, yoksulluktan, açlıktan dem vurduklarını görüyoruz. Çünkü, kimseye bedava mal verilmemektedir. Malı satan insanlar belirli bir müddet sonra ödeme yapılmasını isteyeceklerdir. İşte, Aileler açısından sıkıntı hemen oralarda başlar.
Bir tarafta, yokluk, çaresizlik, bir tarafta tüketim çılgınlığı… İnsanoğlu öyle bir yola girdi ki; sormayın gitsin. Durmadan üret, durmadan tüket, işte özet budur. Bunun yanında şükür, sabır, kanaat, bereket, var olanla yetinmek, kavramları hem alfabemizden hem de hayatımızdan çıktı. Hep başkalarının hayatları bizim hayatımızı etkiler ve yönetir, oldu. Onun var, benim neden yok, gibi anlamsız bir sorunun cevabını arar olduk. Durmadan çalış, durmadan kazan ve hep tüket, hep tüket, parola bu. Her malın yeni ürünü büyük reklamlarla piyasaya sunuluyor. İnsanlar bu ürünü alabilmek için satış yerlerinin önünde sabahlıyorlar. Sonuç; görünmeyen prangalı kölelik...
Yardımlaşma, paylaşma, bölüşme, gibi özellikleri unuttuk. Elimizdekinin kıymetini bilemez olduk. Hatta bazı sunumlarda insanların bazı eşyalarını hiç kullanmadan çöpe attıklarını duyar olduk.
Allah verdi, diye bir şükür kalmadı. Ben çalıştım ve ben kazandım, fikri, ağır basar oldu. O mantıkla kazanılan tüm kazançlar, başkalarına yardımı, paylaşmayı unutturdu. Hep ben, hep ben, fikri aldı yürüdü. Biz, kavramı sadece içi boş kullanılan bir kelime olarak kaldı. Bu çılgınlığın bir an önce yavaşlaması dileğimdir. Sorumsuz alışveriş çılgınlığının, en kısa zamanda yavaşlaması, Ülke yararınadır.
Sonuç; KAMPANYALAR AL GELSİN, YE BİTİR, TÜKETİM ŞAHANE, İNDİRİMLER BAHANE...