Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

ANA VATANDAN ATA VATANIMIZ TÜRKİSTAN´A- 3

Tarihin, bilimin, edebiyatın, sanatın en önemli şehirlerinden Otrar Kalesini gezmeye gittik. Japon bilim adamlarınca en küçük taşına kadar ayrılıp incelendiğini gördük. Almatı'daki Ortalık Müzesinde, Otrar Kalesinde bulunup sergilenen altyapı kanalizasyon sistemi, temiz su ağı, dev ekmek fırınları ve diğer bulgular Otrar'ın MS 10. Yüzyılda o dönemde ileri mühendislikle inşa edilmiş bir Oğuz şehri olduğunu ispatlamaktadır. Otrar, Seyhun Nehri kıyısında İpek Yolunun, Oğuzelinin en önemli merkezi idi. Bu medeniyet beşiği, eşsiz şehir 1219'da altı ay kuşatma ile Cengiz Han tarafından yerle bir edilmiş, tarihe Otrar Faciası olarak geçmiştir. Otrar, Emir Timur'un bir Çin seferi sırasında 1405'te vefat ettiği şehirdir. Otrar bir dönem Farab diye de anılmıştır. Ünlü bilgin Farabi'nin doğup, büyüdüğü şehirdir. Farabi adını bu şehirden almıştır. Tarihçiler Otrar'ı Türk rönesansının merkezi kabul ederler. Çok sayıda bilim insanı yetiştirmiştir.
Akşama Yesi diye bildiğimiz şimdilerde Türkistan diye anılan Hoca Ahmet Yesevi'nin şehrine geçip, Türkistan Oteline yerleştik. Çimkent ile Türkistan arası 200 km. Türkistan'da sonsuzluğa uzanır gibi, uçsuz bucaksız insana kaybolmuşluk hissi veren bozkır bizi hayrete düşürüyor. Denize bakınca nasıl, gökyüzü ile deniz, ufuk çizgisinde birleşiyorsa, bozkırda hangi yöne baksanız gökyüzü ile bozkır ufuk çizgisinde birleşiyor.
Azerbaycan, İran, Irak, Suriye, Anadolu'dan, Balkanlara kadar uzanan dev bir coğrafyada yaşayan Türklerin baba ocağında, Ata Yurdunda, Oğuzeli'ndeyiz. Bütün Türklerin atası olan Oğuz Kağan Atamızın, Salur Kazan'ın, Barla Hatunun, Bamsı Beyrek'in, Dede Korkut'un Turan Ovası, Oğuz Platosunda, bize ait öykülerle dolu, Türkiye Türklerinin başlangıcı, olan Oğuzeli Topraklarında, Güney Kazakistan'dayız. Selçuk Beyle göçe başlayan, Büyük Selçuklu Devletini kurup, Dünyanın en büyük ve güçlü devleti Osmanlı İmparatorluğunu gerçekleştiren, Dünya tarihini yerinden oynatan Oğuzların vatanındayız Akşam yemeğini, Türkistan Eğitim Sendikası İl Başkanı Kadının konuşması, milli kıyafetleri ile iki kadın müzik öğretmeninin verdiği dombralı konser eşliğinde yedik. Otelimizden Atamız Ahmet Yesevi'nin turkuaz yeşili türbesi görünüyor. Türkistan (Yesi) MS 4. YY'da kurulmuş yüz bin nüfuslu bir tarım kenti, hava alanı yok.
27.06.2013 Cuma, Atamız Hoca Ahmet Yesevi'nin Türbesine gittik. Ahmet Yesevi, Oğuzların, bütün Türkistan'ın yetiştirip gönderdiği öğrencilerle Türkistan'dan-Anadolu'dan-Balkanlara kadar İslamlaşmasına ve Türkleşmesine vesile olmuştur. Arapça, Farsça anlatımlardan ve eserlerden anlamayan göçer Oğuz Boylarına İslamı, Türkçe anlatarak, eserlerini Türkçe yazarak Türkleri İslamlaştırmıştır. Hoca Ahmet Yesevi'de Türk Milletinin köklerini bulursunuz. Çünkü yetiştirdiği öğrenciler Anadolu'dan-Balkanlara kadar gittikleri yerlerde kurdukları dergahlarda İslamı ve Türkçeyi yaymışlardır. Yaşadığı çağda Farsça hayranlığı zirvede iken O, Farsçayı, Arapçayı çok iyi bildiği halde Türkçe konuşmuş, Türkçe yazmış, öğrencilerine Türkçe yazdırmış, Türkçe okutmuş, bütün eserlerini Türkçe kaleme almıştır. Türk kültürünü yaşatan, Türk gelenekleriyle İslamı yoğuran, Türk Milletinin Büyük Atası olmuştur. Öğretileri ve etkileri günümüze dek gelmiştir. O'nun inşa ettiği yol, ilk defa bir Türkün kurduğu, Türk tarikatı olarak biliniyor.
Türbeyi Emir Timur 1389'da yaptırmış. Manzara müthişti, bozkırın ortasında muhteşem bir yapı. Türbenin bulunduğu alanın üç cephesi kale surlarıyla çevriliydi. Külliye üsten bakınca Arapça Allah lafzını arz edecek şekilde yapılmış. Eser bende sanki burayı daha önce görmüşüm hissi uyandırıyor, kendimi Sivas'taki Gök Medrese'de, Divriği Ulu Camisinde hissediyorum. Oğuzların batı kolunun Anadolu'da yaptıkları ile Oğuzların burada kalanları aynı kültürü sergilemişler. Ahmet Yesevi Atamız'ın uzun boylu olduğu türbeden anlaşılıyor. Türbenin turkuaz yeşili kubbesinde Arapça kufi yazıyla '' Mülk Allah'ındır'' yazıyor. Bizleri oldukça etkileyen bir ziyaret oldu. Türbenin manevi havası bizi kuşattı duygusal anlar yaşadık. Kabir yeşil mermerlerden inşa edilmiş. Türbe kapıları hala ilk yapıldığı halde, kapılara ayet ve hadisler nakşedilmiş. Caminin ortasında etrafı yazılar ve süslemelerle dolu çorba kasesini andıran dev bir tarihi kazan vardı. Kazanı bir savaş sırasında Emir Timur, her askerden üç ok alarak, oklarının uçlarındaki demirleri birleştirip eriterek ham maddesine katarak yaptırmış. Yaptırdığı kazanda pişirilen çorbayı askerlerine ikram etmiş. ''TÜRK MİLLETİ BİR VE BERABER OLURSA KİMSE MAĞLUP EDEMEZ. OKLARINIZDAKİ DEMİRİ KATARAK KATILDIĞINIZ GİBİ, BİRLİKTELİĞE KATKIDA BULUNURSANIZ SONU BU ÇORBA GİBİ SICAK VE LEZZETLİ OLUR'' demiş. Cami oldukça yüksek bir yapı, 40 metreye ulaşan kapısı önünde ziyaretçiler küçük kalıyorlar. Caminin dış duvarlarında yüzlerce kuş yuvası var, kuş cıvıltıları ayrı bir ahenk katıyor. Türbenin yanında bulunan Ahmet Yesevi'nin Dergahını gezdik. Dergahın bir odasında insanları hayrete düşüren yerde üzeri ahşap ızgaralarla kapatılmış büyük bir mezar vardı. Ahmet Yesevi Atamız, 63 yaşından sonraki hayatında bu hücrede uyumuş, ''Peygamberimizin vefat yaşından sonra dünya üzerinde uyumak bana yakışmaz'' demiş. Dergah müzeye çevrilmiş, aşevi, zikirhane odaları gezenleri etkiliyor. Türk devletlerinden gelen ziyaretçilerle dolup, taşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi