
Şadiye ÖZTÜRK
SABIR VE ŞÜKÜR
Gurbette yaşayan arkadaşlarla bir gün sohbet ederken onlara sordum:
“Tatil nasıl geçiyor?”
İçlerinden en genç olanın cevabı beni çok etkiledi ve bir o kadar da şaşırttı. Genelde yurt dışından gelenlerin şikâyeti; kendilerine farklı davranan esnaftan, uyulmayan kurallardan, dil probleminden ve en çok da resmi dairelerde karşılaşılan zorluklardan yana olurdu. Bu yüzden farklı bir cevap beklemiyordum. Belki de bu nedenle çok şaşırdım.
Genç arkadaş şöyle dedi:
“Benim memleketimde gördüğüm en büyük sıkıntı, sabır ve şükür yok.”
“Nasıl yani?” diye sordum.
“Hiç kimse halinden memnun değil. Kiminle konuşsam şikâyet ediyor. Fakir olan her şeyi istiyor, zengin olan daha fazlasını. Hiç kimse elindekine şükretmiyor. Çok güzel evlerde oturuyorlar ama daha lüksünü istiyorlar. Arabaları var, başka markasını istiyorlar. Telefonları var, bir üst modelini istiyorlar. Resmi dairede çalışanlar işlerinin zorluğundan değil, maaşlarının azlığından şikâyet ediyor. Esnaf, kazandığını değil, kazanamadığını konuşuyor. Kimi fakirlikten, kimi tatile gidemediğinden, kimi daha güzel yaşamadığından yakınıyor. Yani herkes bir şeyden şikâyetçi. Üstelik kimse karşısındakini dinlemiyor, onunla ilgilenmiyor. Sadece kendi hayatını kötü görüp, herkesin çok daha iyi yaşadığını zannediyor.”
Gerçekten de düşündüğümde ne kadar haklıydı. Ne güzel bir tespit yapmıştı. Dışarıdan gelen birinin bunu daha net görmesi aslında şaşırtıcı değil. Biz hep aynı kişilerle, aynı ortamda yaşadığımız için fark etmiyoruz. Belki sürekli aynı şikâyetleri duyduğumuzdan bize normal gelmeye başlıyor.
Olanı iyileştirmek için çaba sarf etmek yerine sürekli yakınıyor, şikâyet ediyoruz. Bazı şeyleri değiştirmeye gücümüz yetmeyebilir ama gücü yeten de gayret göstermiyor. İyileştiremiyorsak sabretmek, kabullenmek gibi bir niyetimiz de yok. Bu yüzden çözüm de göremiyoruz. Sonuç; mutsuz, huzursuz, gergin ve verimsiz bireyler…
Bu ruh hâli günlük hayatımıza da olumsuz yansıyor. Ev hanımıysak çocuklarımıza ve eşimize, iş hayatımız varsa işimize ve arkadaşlarımıza bu huzursuzluğumuzu taşıyoruz. Yani hayatı kendimize de çevremize de zorlaştırıyoruz. Elimizdekiyle mutlu olmak yerine neden mutsuzluğu seçiyoruz, bilemiyorum.
Oysa şikâyet hiçbir zaman çözüm değil. Hele ki değiştiremeyeceğimiz şeyler için… Huzurumuzu bozup bunu yaşantımıza yansıtmamız hiç doğru değil. Fakat kimse değişmek, değiştirmek için çaba sarf etmiyor. Kolayı seçiyoruz. Ve ne yazık ki bunu da şükrederek değil, şikâyet ederek yapıyoruz.
Hâlbuki ne güzel iki kelime: sabır ve şükür…
Her daim hayatımıza anahtar olacak, yolumuzu aydınlatacak iki güçlü kelime…
Sabredenlerden ve şükredenlerden olmak dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.