Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

BİZİM (!) ÇOCUKLARIMIZ

YSK Başkanı Sadi Güven 03.04.2015 tarihinde Sabah Gazetesi'ne verdiği beyanda 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan cumhurbaşkanı seçiminden sonra, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak 25. Dönem milletvekili genel seçimine kadar 18 yaşını dolduran yurtiçinde 1 milyon 47 bin 192, yurtdışında 56 bin 66 yeni seçmenin oy kullanacağını belirtti.
7 Haziran seçimlerinin ardından bu veri üzerine '' Ak Parti genç seçmenden büyük oranda oy alamadı'' gibi yorumlara girip bunun üzerine yazı yazmayacağım. Buradan başka bir konuya değinmek istiyorum. 25- 30 yaş altı gençlerin hangi partiye % kaç oranında oy verdiğini gösteren çok da kapsamlı bir araştırma da yok zaten. İnterneti gençlerin daha aktif kullandığını düşünürsek seçim akşamı Google'a en çok '' koalisyon ne demek '' cümlesinin sorulması gençlerin oylarının Ak Parti'ye gitmediğinin küçük bir göstergesi olabilir. Ak Parti ile büyüyen gençlik koalisyonun ne demek olduğunu doğal olarak bilemeyebilir. 2002 Kasım ayında yapılan genel seçimden bu yana Ak Parti tek başına iktidar oldu. Gençler, koalisyon, iktidar ortağı, dönüşümlü başbakanlık, bakanlıkların paylaşılması, koalisyon ortaklarının asgari müştereklerde buluşması gibi konulardan doğal olarak uzak yetiştiler. Meydanlarda konuşan Erdoğan ve Davutoğlu'nun konuştuklarını boş olarak gördüler. Erdoğan 13 yıldır ''vesayet istemiyoruz'' diyor, ''millet iradesi'' diyor, ''sandık namusumuzdur'' diyor, ''halka rağmen artık bu ülkede kimse bir şey yapamaz'' diyor... Gençler için bu tarz demokratik söylemler bir şey ifade etmiyor.
Bankaların iflası, faiz, devalüasyon, kepenklerin kapatılması, ekmek-tüp kuyruğu, hava kirliliği, vahşi depolama yapılan çöplerin gaz sıkışması sonucu patlaması, bu nedenle insanların ölmesi, borcunu ödemediği için hastanede rehin kalma gibi ekonomik söylemler de bir şey ifade etmiyor. Hatta yokluk, yoksulluk (az da olsa hala geçim sıkıntısı çekenler vardır, onları ayrı tutmak kaydıyla ), açlık gibi sıkıntıları da yaşamadılar.
Kürt kelimesinin telaffuzu, alevi olduğunu söyleme, w-q-x gibi alfabemizde olmayan harflerin kullanımı, dini özgürlükler gibi çok temel insan haklarının yasak olduğunu ve neden yasak olduğunu da bilmiyorlar. Bu nedenle onlar için sürekli bunları anlatan Erdoğan ve Davutoğlu her şey hakkında konuşuyorlardı ve fazla konuşuyorlardı. Bunlara ne gerek vardı.
Dünya zaten küçük bir köydü ve bütün insanlar fiziksel özellikleri dışında birbirinin aynısıydı. Kaldı ki uzak doğulu gençler bile göz kapağı ameliyatı olarak batıdakilere benzemeye başlamışlardı bile. Twitter, Facebook gibi ortamlar çok eğlendirici ve birleştirici idi. Bu Erdoğan ise sürekli meydanlarda bağırıyor, çağırıyor, insanları ötekileştiriyor(!)du. Oysa onlar tüm dünyayla aynı kelimeleri kullanan (kullandıkları şey için kelime demek lisana, yazıya, kaleme, mürekkebe hakarettir), '' şu an şu kafedeyim, şu arkadaşlarla berberiz'' fotoğrafları paylaşan, aynı komik videolara gülen, aynı medyayı takip eden, aynı internet sitesinden alışveriş yapan gençlik için bu söylemler hiçbir şey ifade etmeyen konulardı.
Peki ama bu çocuklar, bu gençler bizim çocuklarımız değil mi Onları bizler yetiştirmedik mi Evet, akşam aynı evde kaldığımız, aynı sofrada oturduğumuz, her sabah okula yolcu ettiğimiz bu çocuklar bizim çocuklarımız. Ama onları yetiştiren bizler değiliz, bizler onları sadece büyüttük.
Biz onları büyütürken nerde ve nasıl yetiştiler dersiniz Onlarla vakit geçirmek yerine bizler dizi izlerken, odalarında isimleri bile saçma sapan olan, kabak tadı veren, güya gençlik dizileri izlerken yetiştiler. Biz whatsapp'a facebook'a dalmışken, hayatımızdan büyüklerimizi, dedelerimizi çıkarmışken onlar bütün hikayeleri ulu bilge Google' dan dinleyerek yetiştiler. Mahallelerinde, sokaklarında arkadaşlarıyla oyun oynayarak değil, internetteki sahte arkadaşlarıyla oynayarak yetiştiler. Anne babaları yani bizler emmioğulları, hala-teyze kızlarıyla ev ziyaretlerini unutup iş, okul arkadaşlarıyla parklarda, bahçelerde buluşurken, sadece bayramdan bayrama görüştükleri kuzen(!) akrabalıklarıyla yetiştiler.
Seçim sonuçlarını gençler üzerinden analiz ederken büyüttüğümüz ama yetiştiremediğimiz çocuklarımız gerçekten bizim mi, diye sormaktan kendimi alamadım. Söylediği hiçbir sözden mesuliyet duymayan, devlet adamı ciddiyetinden uzak, internet fenomenleri gibi konuşan Selahattin Demirtaş'a, Sırrı Süreyya Önder'e neden bu gençler oy veriyor diye şaşırmamak gerek... Sizce de kaybettiğimiz şeyler oylardan daha fazlası değil mi Çok çalışırsak, olayları gençlere doğru anlatırsak giden oylar Allah'ın izniyle geri gelebilir. Ya geleceğimiz, ümidimiz, yarınlarımız olan çocuklarımız geri gelir mi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi