Yetişen insan önce tüm kazanımlarını aile içerisinde kazanır. Sonra çevre ile iletişime geçer. Konuşmadan, yeme içme alışkanlıklarına kadar temel davranışların temeli ailede atılır. Çocuk önce, Anne diyerek konuşmaya başlar. Orada yürümeyi öğrenir. İlk doğru ve yanlış davranışları orada öğrenir.

Ailede en önemli bağ sevgidir.

SEVGİDEN YOKSUN OLAN BİR AİLE ORTAMI SIKINTILI BİR ORTAMDIR.

Dünya kurulalı beri insanlar arasındaki en güçlü bağı temin eden olay sevgi bağıdır. Sevgi,  insanları birbirine şartsız olarak, yararsız olarak bağladığı zaman, en kuvvetli bağ olarak ortaya çıkar. Aralarındaki tüm ilişkilerin bu sevgiye bağlı olarak güçlenmesini sağlar. İlişkiler ağının denetleyicisi sevgi  bağı olunca, kötülüklerden, yanlışlardan kin ve çekememezlikten kolay, kolay bahsedilemez. Sevgi bağı bu kötü zeminlerin oluşmasına müsaade etmez. İşte insanın etrafından başlayarak kuracağı bu sevgiye bağlı dünya hayata geçince, karşıtı olan tüm kavramlar kaçacak yer arar. Tez elden bu sevgi toplumunu oluşturmak lazımdır. Yoksa bu boşluğun oluşturacağı yanlışlara ve kötü davranışlara hazır olun, demektir. Bu sevgi bağının ilk temellerinin atıldığı yer Ailedir.

Bu bağın güçlendiği, güçlenerek büyüdüğü ve insanlar arasında kuvvetli bir şekilde oluşarak hayata daha iyi bakmalarını sağladığı yer ise; eğitim yuvalarıdır. O nedenle, okul ve gençleri , çocukları, yetiştirecek olan kadrolar çok önemlidir.

İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen, sayılamayacak kadar çok tavır ve davranışlar vardır. Bu tavır ve davranışları insanlar kendi konumlarına göre, yani bilgi, beceri, kültür, ahlak, inanç, kısacası insan karakterini oluşturacak manevi dinamizmin aktörlerine göre, o aktörlerin kendisini  ne kadar düzenli  bir şekilde denetlediğine ve o aktörleri ne kadar özümsediğine  bağlı olarak  yaptığı davranışlarla ilgilidir. İnsanın yapmış olduğu herhangi bir davranışta yukarıda sıraladığımız tüm etmenlerin etkisi vardır. Şöyle örneklendirebiliriz, hayatında hırsızlık gibi bir davranışı bilmeyen bir insan, o işlevi yerine getiremez. Kötü söz söyleme alışkanlığı olmayan bir insan karşısındaki insana bu kelimeleri  kullanamaz. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere insan davranışlarını çevresinde oluşan şartlara göre ve alt yapısında hangi güçlü kavramlar hakim ise, o kavramların gölgesine göre şekillendirir. Yani kötü bir ortamda yetişmiş olan bir çocuk yalan söylerken, hırsızlık yaparken, küfür sözler kullanırken, bir yanlış yaptığının farkında değildir. O davranışlar onun yetiştiği dünyaya göre normal davranışlardır. Yaptığı şeyin yanlışlığını toplum içerisine çıkıp yaptığı hareketler, diğer insanlar tarafından eleştirildiği zaman farkına varır.

Kendi, kendini sorgulamaya çalışır ve yaptığının yanlış bir davranış olduğu çevresi tarafından kendisine bir nevi hatırlatılmış olmaktadır. İşte tam tersine iyilik ve güzellik davranışları ile yetiştirilmiş bir çocuk da yaptığı davranışların çok güzel davranışlar olduğunu toplum içerisine çıkınca anlar. Her ikisi de yetiştikleri ortamda davranışlarını aynen anne sütü emer gibi, yetiştikleri ortamdan almışlardır. Yaptıkları davranışlarının değerlendirilmesi ise, toplum içerisine çıkınca anlaşılmaktadır. İşte asıl mesele toplum içerisine çıkan çocukların yaptıkları davranışları iyi analiz edecek, onları iyi davranışlara yönlendirecek bir ortamın oluşmasıdır, Eğer yanlış şeyler yapan çocuk yanlış hareketlerini  çevresinde de yapmaya devam eder  ve bir tepki  almaz ise, işte o davranış artık o, çocukta refleks haline dönüşür. Yanlış yaptığını fark edemez. İşte asıl tehlike budur.  O zaman, Toplum var olan tüm denetleyicileri  ve çevresi ile, kötü davranışları kabullenmiş  ve  bir hayat tarzı olarak benimsemiştir.  

İyi davranışları çocukluk döneminde kazanan kişi de topluma atıldığı zaman, o kazandığı iyi  davranışları, eğer toplum kötü hareketleri  benimseyen insanlardan oluşmuş ise, toplum baskısı ile iyi davranışlarını  yavaş, yavaş kaybedecektir. Kısacası her taraf kötü olunca iyilik de yıpranmaya başlar. Kötü davranışları kazanarak büyüyen bir çocuk ise, iyi davranışlarla beslenmiş bir ortama girdiği zaman yaptığı şeylerin yanlış şeyler olduğunu fark ederek, zor da olsa kötü davranışları terk edip, iyi davranışlar edinmeye çalışacaktır. Eğer bu güzel şeyler hayata geçirilmemiş olursa;  İşte, o zaman toplumda iyi davranışları yapan insanları bulamazsın.

O, toplumda iyi davranışların bir artı özellik olduğunu anlayan insanları da  bulamazsın.                                                                                    

Çocuk ve Toplum ilişkisinin en önemli  aşaması bu dönemdir. O nedenle toplumumuza bu alanda yön verecek olan tüm  Resmi  ve Gönüllü kuruluşların, gençleri ve çocukları  iyi davranışlara teşvik etmeleri. Hatta iyi davranış içerisinde olan çocukları ödüllendirmeleri  gerekmektedir. Toplum olarak bunu çok iyi yaptığımız söylenemez. Çocuklarımızın yetişme çağında kendilerine sunulan oyun tarzlarının ister bilgisayarda olsun, ister değişik alanlar da olsun insan öldürmeye, can almaya dayanan oyunlar olduğunu düşünürsek, işimizin ne kadar zor olduğu ortaya çıkmaktadır. Çocuk daha akılla tanıştığı zamanlarda ilk öğrendiği  şey can alma olmaktadır. Hele bu oyunlar bir de uyuşturucu gibi bağımlılık yapıyorsa işimiz daha da zordur. Uyanık olalım ki; hep uyanık olarak kalalım. Yoksa uyuşturulduğumuzun farkına bile varamayız… SONRA birileri bizi değişik şeylerle uyandırır, ancak, o zaman vakit kalmayabilir… Üstelik bu yeni nesiller, sevgiden yoksun olarak yetişiyorsa, inançlı bir şeklide yetiştirilmiyor ise; sıkıntı daha da büyüyecektir.

O nedenle çocukların yetişmesi, gençlerin kendisini iyi ve güzel davranışları kazanacağı yer olan ailenin, olduğunun farkına varalım. Aileyi güçlendirelim. Geleceğimiz için, hepimiz için, bu özeni göstermek zorundayız.