
Şadiye ÖZTÜRK
GURURLANMA PADİŞAHIM
Osmanlı Devletinde padişahlık töreninde ve her cuma günü namaza giderken tarihte ders niteliğinde bir olay yaşanırdı. Padişahların kendi çıkardıkları fermanla halk, yolun iki tarafına dizilir ve hep bir ağızdan bağırırdı: ''GURURLANMA PADİŞAHIM SENDEN BÜYÜK ALLAH VAR.'' Saraydaki devşirme, dönme, yalaka takımlarının aşırı iltifatlarına maruz kalan padişahlar halk içine çıktıklarında halkın kendilerini uyarmalarını isterlerdi. Bu büyük bir hoşgörü ve bir çeşit nefis terbiyesidir.
Salman-ı Farisi Şam valisi olarak atanır. Şehirde gezerken alış veriş yapan bir zengin ona erzaklarını taşımasını teklif edince hiç itiraz etmeden taşır. Daha sonra zengin, onun vali olduğunu öğrenince şaşırır kalır. Hz. Ömer'e mektup getiren D. Roma İmparatorunun elçisi Medine'de saray arar durur. Sarayı bulamayınca sorar, Müslümanlar, halifenin sarayının olmadığını, halifenin karşıdaki ağacın gölgesinde oturduğunu söyleyince elçi inanamaz. Hz. Ömer toprak üzerinde oturarak İslam devletini yönetiyordu. O'nun döneminde İslam devletinin sınırları İran'dan- Kudüs'ten-Mısır'a ulaşmıştı. Bugünün Müslümanları ise binlerce odalı saraylara ihtiyaç duyuyoruz.
Hz. Ömer halife seçilince sorumluluğun ağırlığından büyük bir endişe ve üzüntü içinde minbere çıkar Müslümanlara sorar: ''Halife olarak ben hata yaparsam siz ne yaparsınız '' Müslümanlar hep bir ağızdan: ''Seni uyarırız, ey Mü'minlerin Emiri'' derler. Hz. Ömer yine sorar: ''Hata yapmaya devam edersem ne yaparsınız'' der. Camiyi dolduran Müslümanlar kılıçlarını çekerek: ''Seni bununla doğrulturuz'' derler. Bu cevabı duyan Halife Ömer secdeye kapanır Allah'a şükreder. Acaba bugünkü yöneticileri yasal yollarla uyarmaya kalkışsak sonucu ne olurdu Hz. Ömer'deki hoşgörüyü bulabilir miyiz
Peygamberimiz, Müslümanlardan helallik ister: ''Kimin bende ne hakkı varsa gelsin alsın, kul hakkıyla ahirete gitmek istemem'' der. Ayağa kalkan bir sahabe: ''Siz devenizde giderken ben yanınızda yaya yürüyordum. Elinizdeki asanız siz farkında olmadan benim sırtıma çarptı, ben hakkımı istiyorum'' der. Cemaat galeyana gelir, o sahabeyi kınarlar. Peygamberimiz insanları yatıştırır, sahabenin gelip aynı asayla kendi sırtına vurmasını ister. Eline asayı alarak Peygamberimizin yanına gelen sahabe bir itirazda bulunur: ''Sizin kıyafetiniz var, o olayda benim sırtım çıplaktı'' der. Bütün sahabelerin gözyaşlarıyla izlediği ortamda Peygamberimiz kıyafetini çıkararak sırtını alacaklı sahabeye döner: ''Şimdi eşit olduk, sırtıma vurabilirsin'' der. Alacaklı olan sahabe elinden asayı yere fırlatır, sarılarak Peygamberimizin mübarek sırtını ve peygamberlik mührünü öpmeye başlar. Bütün Müslümanlar hıçkırıklara boğulurlar. İşte Müslümanlık, işte devlet başkanlığı, işte kul hakkı budur. Peki biz ne haldeyiz Soma'da şehit olan 303 madencinin acısıyla yöneticilere sitem eden madenci yakınını tekme, tokat yerlere serdiler. Saadet Asrından bahsedenler Asımın Neslini dillerinden düşürmeyenler, yakınını madende kaybetmenin acısıyla şehit madenci akrabasının söylediği iki sözden dolayı meydan dayağı attılar. Nerede iki cihanın Sultanı Peygamberimizin hoşgörüsü ve alçak gönüllüğü, nerede bugünkü yöneticilerimiz
Bir savaş ganimeti paylaşımı sonunda Hz. Ali, Halife Ömer'in yeni bir kıyafet giydiğini görünce sorar: ''Bana düşen kumaştan elbise çıkmadı. Sen nereden buldun, yoksa halifeyim diye sen daha çok kumaş mı aldın '' Hz. Ömer oğlunu çağırtır meseleyi anlatır. Halifenin oğlu: ''Benim payıma düşen kumaşı babama verdim, ikimizin hakkından babam elbise diktirdi'' der. Gördünüz mü devlet başkanını, halkla eşit yaşıyor, eşit paylaşıyor ve halifeden hesap sorulabiliyor o da itiraz etmeden hesap veriyor. İŞTE ONLAR ÖYLEYDİ AMA BİZ BÖYLEYİZ!
Bilim sorguyla başlar, Atatürk: ''Sorgulamayan cahil, sorgulatmayan ise zalimdir'' der.
Selam olsun Peygamberimizi, hayatının her alanında örnek alıp O'nun gibi yaşayanlara.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.