Yeryüzünde insanoğlunun varlığından itibaren; tüm fikri gelişmeler, hayata dair düşünceler, insanoğlunu mutlu ve huzur içerisinde yaşatmanın teorilerini ve pratiklerini ortaya koymuştur. İlahi mesajların temel amaçlarından bir tanesi; insanı, insanca yaşatacak olan temelleri ortaya koymasıdır. Hayat felsefesini sunmaktır. Dünya üzerinde insanlık, yeryüzünden kalkınca; huzur ve barış ortamı olmayınca; yerini ne dolduracaktır Doğal olarak insanlık dışı şeyler dolduracaktır. Terör, işkence, can alma, hırsızlık, arsızlık velhasıl, düzensizlik. İşte, Dini inanç sistemlerindeki tüm yaptırımlar, emirler ve yasaklar; bu insanlık dışı olayların, insanlığa hakim olmasını engellemektir.
Allah bu nizamın sağlanması için, peygamberler göndermiştir. İnsanlar bu ilahi öğretileri kabullenmede, hayata geçirmede yavaş davranmışlardır. Aslında Dünyada kurulmak istenen nizam, kendi hayat kalitelerinin yükselmesi amaçlıdır. Rahatın sağlanması, huzurun bulunması, adaletin temin edilmesi, kısacası insanca yaşamanın temellerini anlatmaktadır.
Ancak, insan oğlunun her şeyi elde etme hevesi, gücü kendi iradesinin altına alma çabası, böylece insanlara hükmetme istek ve arzusu var olan dengeleri bozmaya yetmiştir. İşte bu istek ve arzuların hayata geçirilme gayreti, insanlar arasındaki çatışmanın oluşmasına neden olmuştur.
Yani, Dünyadaki nizamın bozulmasında temel ana öge, özne insandır. İnsanın bitmeyen doymayan, heva ve hevesleri çatışmaların ana sebebidir.
Günümüzde bu tür aksaklıkların yaşandığını acımasız bir hale dönüştüğünü görmek için, çevremize bakmamız yeterlidir. Her türlü suçun ana hedefi insandır. Can almadan, mal çalmaya kadar uzanan bir serüven... Kendisinden başkasına her anlamda, her sahada yaşama imkanı sağlamamak, onu köle edinmek, karşısında bir güç olarak görmemek gayreti vardır.
Hal böyle olunca; Dini inanç sistemleri, insanlık dışı davranışlara giden bütün yolları tıkamak, gerektiğine inanır. Bunun tam tersini iddia eden fikir sistemleri de olmuştur. İncelendiğinde görülmektedir ki; O fikir sistemlerinin sınıfta kaldığı nokta, insan davranışlarını iyi analiz edememekten geçer. İnsanın davranış biçimlerini iyi analiz edemedikleri için; yanlış ile doğruyu ayırt edememişlerdir. Bu çok basit gibi gözüken; ayrışım noktasının, tespit edememe yanlışlığı; kendi fikir sistemlerinin çökmesine neden olmuştur. İnsan madde ve ruhu ile bir bütündür. Getirdiğiniz çözümler; bu iki parçayı da içine alan çözümler olmak mecburiyetindedir. Kimilerinin akılları ve mantıklarının bu doğruyu kabullenmesine rağmen, değişik sebeplerden dolayı; insanın madde ve ruh ilişkisini kabullenmek istememişlerdir. Böyle olunca da getirdikleri öneriler çözümsüzlük, ihtiva etmektedir.
Çağlar boyu; Madde ve mana arasındaki, fikir karşıtlığı, mücadele içerisindedir. Maddeyi savunanlar; ona paralel olarak fikir ve ideolojiler üretmişlerdir. Maneviyatı savunanlar; temeli ilahi mesajlara dayanan fikir ve açıklamalarda bulunmuşlardır. Her ikisinin de görünüşte amacı; insanlara daha iyi ve daha huzurlu bir ortam sağlamaktır. İşte bu nedenle; insanların hayatını, düzenleyen kurallar ortaya konmuştur. Daha iyisi ve daha güzeli, aranmıştır. Amaç, madde ve mananın bütünlüğü içerisinde; insanın hayatını, insani değerleri yitirmeden, devam ettirmesini sağlamaktır.
Bütün bu çabalara rağmen; Hayatın akışı içerisinde insanlar, yaptıkları yanlışların topluma ne kadar zarar verip vermediğini düşünmeden kendi bildiklerine göre, hayatlarını yaşamaktadırlar. Bu yaşayış tarzı birilerine zarar veriyorsa, bile; inatla o yaşama tarzından vazgeçmemektedirler. Ne zamana kadar Kirlettikleri toplumun, kirleri bir gün; kendilerine bulaşana kadar. Yanıldıkları nokta şudur; kirlettiğiniz şey bir eşya değildir ki, kaldırıp atasınız. Kirlettiğiniz şey; tüm canlılığı ve tazeliği ile hayatın içerisinde kendini bulmaktadır. Onu kirletmeden önce düşünmek lazımdır. Sosyal hayatta bunun örnekleri oldukça fazladır. Dedikodu, gıybet, çekememezlik, iftira, hırsızlık v.s. Tüm yanlışlar... Önemli olan kişinin bu yanlışları ne kadar yaparak, toplumun kirlenmesine ne kadar katkı sağladığıdır. Yahut yaptığı şeyin toplumu kirletip, kirletmediğini fark etmesidir.
Bu kirletilme eylemi tabiata karşı da devam etmektedir. Yarınların çevresinin nasıl olacağı şimdiden tartışılmaktadır. Çünkü, kirletilen mekan, tüm insanlığa aittir. İnsan bencilliğini burada da göstererek, çevrenin sahibi olarak sadece kendisini görmektedir. O nedenle istediği gibi kirletmeyi, kullanmayı kendi adına özgürlük olarak yorumlamaktadır. Bu anlamsız ve işi boş kavram, insanların sosyal hayatını katlettiği gibi, çevrenin tüm güzelliğini de yok etmektedir. Çünkü, benden sonrası Tufan mantığı hakimdir. Özgürlük kavramını bir silah olarak kullanıp, hem insani değerleri yok etmektedirler. Hem de çevrenin tüm güzelliklerini yok etmektedirler.
Böylece, İnsanlığı, insanca yaşamayı, insana saygı göstermeyi, unuttuk. İnsan merkezli bir medeniyet kurmayı düşünemiyoruz. Önceliğimiz kendi yararımız, kendi geleceğimiz, kendi hayat tarzımız, kendi beklentilerimiz... Kendinden başkası kimsenin umurunda değil...
Unuttuğumuz nokta ise, tüm sosyal hayatımız, yaşadığımız dünya, insanlarla dolu. Siz istemeseniz de onlar hep olacak. Bakkalınız, manavınız, iş arkadaşınız, amiriniz, şoförünüz, kısacası her yanınız insanlarla dolu...
O halde bence ben merkezli bir dünyayı hayal etmek yerine, biz merkezli bir dünyada yaşamayı becermeliyiz.
İnsan tek başına yaşayamaz... O halde önceliğimiz insanlarla birlikte yaşamayı öğrenmek olmalıdır...