
Şadiye ÖZTÜRK
SULTAN ŞEHRİN BOYACILARI...
Her şehirde boyacı, lostra salonu vardır. Ekonomik şartları iç açıcı olmayan Sivas'ımız da boyacı çocukların sayısı daha bir fazla durumları ise biraz daha acıklı.
Saçları, berber parası veremeyip uzun süre tıraş olmadığının şahidi gibi darmadağınık, yüzleri ailelerinin ilgisizliğinin haykıran tablosu gibi kirli, akıntılı burunlarını silecek mendil taşıma alışkanlığından yoksun, ceketlerinin, bir başkasının yardım olsun diye verdiği ya darlığından ve kısalığından, ya genişliğinden ve uzunluğundan ilk bakışta belli, ayakkabıları kendi boyalarından bile nasip alamayacak kadar değersiz çocuklar...
Yazın güneşinin en çok onları kavurduğu, kışın soğuğunun en fazla onları etkilediği tenlerinin renginden belli garipler.
-Kaça boyarsın ... sorusuna,
-Ne verirsen emmi, cevabını verenlerinin çokluğu hep dikkatimi çekmiştir.
Bu çocukların hepsi fakir değildir. Bazıları varlıklı olduğu halde 'Ağaç yaş iken eğilir' mantığından hareketle ticareti tanımak için boyacı olmuş veya boyacı yapılmışlardır. Paranın nasıl kazanıldığını anlamaları bakımından güzel bir harekettir.
Cıbırlar (bazılarının deyimiyle Cıbıllar) parkında oturduğumda bunların hayatlarına girmeye çalıştım.
Zaman zaman birbirinden müşteri kapan yaramazların yanısıra, 'Sen siftah etmedin, bunu da sen boya' diye gönül zenginliğini dışa vuranları da tanıdım. Hep büyük bir servetim olup, sabahtan akşama burada ayakkabı boyatarak bu dilenmekten arlanan, belki eli kara amma gönülleri ak çocuklara iyilik etmek istedim.
Ve hep şu soruya cevap aradım; 'Merhameti olanların parası, parası olanların da yardım duygusu mu yoktu ' bir başka düşünce tarzıyla parası olanların merhameti olmuyor muydu ... Hani yıllardır seyrettiğimiz Türk filmlerinde, zenginler ekseriyetle zalim, cimri ve kibirli olmuyorlar mıydı ... Ve hep merhametimi alıp götürecekse, o zenginlikten nefret ettim.
Sivas'ta boyacı sandıklarının envai türü vardır. Hani araba modelleri gibi. Bazıları bu işi sanata dönüştürmüş, sandıklarını gelin arabası gibi süslemişlerdir. Pırıl pırıl, sarı metal kapaklı, siyahtan griye, beyaza, kahverengiye bir çok rengin tonlarıyla sıralandığı boya kutuları, bademli, cilalı çeşitlerle, her tür ayakkabıyı (rugan, normal deri, süet gibi) boyamak için emre amadedirler.
Özel olarak yaptıkları veya yaptırdıkları bir bakışta belli olan sandıklarının dört cephesi de, günün meşhur şarkıcı, artist, aktörlerinin irili ufaklı kartpostallarıyla doludur. Bazan Müslüm bakar perişan perişan, bazan Gencebay delercesine. Amma çoğunlukla makyajı yeni bitmiş bir bayanın kırmızı dudaklarıyla desteklenmiş şuh bakışları vardır.
Taşhan'ın önü, Bankalar Caddesi'nin girişi, Meydan Cami yanı gibi yerlerde genellikle sabit durur bu zevk sahibi boyacılar.
Çocuk boyacıların garipliği ise zaten sandıklarından bellidir. Bilmem hangi meyvenin kasasından bozma sandıklarda, salça tenekelerinin çakıldığını, paslı ve eğik çivilerin sırıttığını görürsünüz. Eh, bu çocuklara bol sermaye veren vardı da onlar mı güzel sandık yapmakta tembellik gösterdiler Yok işte, yok!.. Yokluğun gözü kör olsun.
...
Müşterileri de grup gruptu çocukların. Çoğunun, ayakkabılarını boyatma gibi bir niyeti olmadığı halde, yardım etmek için boyattıklarını görüyor, gidip bu yüce duygularından dolayı tebrik etmek istiyordum.
Bunun tersi de vardı. Verecekleri üç kuruşu biraz daha azaltmak için yapılan boyayı beğenmeyen, çorabının leke olduğuna içerleyerek para vermediği gibi nerdeyse çorabının parasını dahi isteyen ve bu halleriyle evlerinde çoluk çocuklarıyla da dövüştüğü ihtimalini kuvvetlendiren geçimsizler de oluyordu. Bunların azınlıkta olması, parasının üstünü almayıp harçlık diye bırakanların, çoraplarının leke olmasını çocukların acemiliğine sayıp ses çıkarmayanların çoğunlukta olması beni sevindiriyordu.
'Bir Gençlik Özlüyorum' isimli kitabımda, Afrika çöllerinde ki açları anlattığım 'Pembe ve Kara' isimli şiirimden bir beyit gelip oturuyor dudaklarıma:
Ölümü duyuyorlar, görüyor, kokluyorlar,
Ey insanlar bu açlar, sizleri yokluyorlar.
Ve bence şehrin caddelerindeki bu boyacı çocuklar bizim merhamet duygularımızın mihenk taşları... Biz onları seversek, merhamet edersek, yardım edersek, merhamet edenlerin en yücesi de, bizi sevecek, bize merhamet ve yardım edecektir.
Sevmek, sevilmek ne güzel!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.